20 Haziran 2013 Perşembe

Elden Ele Yadigâr”

Gülçin Vardarcı, Nihal Parlas Anadolu’da kumaş parçalarının biraraya getirilerek işlevsel hale getirilmesini sağlayan “Parçalı Bohça” tekniği ile oluşturduğu eserlerle Türkiye’yi tüm dünyaya tanıtan Sanatçı Elisabeth Strub Madzar, Hayat Ağacı Grubu ile birlikte, “Elden Ele Yadigâr” ismini verdiği 27.Sergisini İzmir Tarihi Havagazı Fabrikası Sanat ve Kültür Merkezi’nde açtı. Toplam 100 eser, sanatseverlerin beğenisine sunulurken, el emeği göz nuru objeler sergiyi gezenlerden tam not aldı. Hayat Ağacı Grubu’ndan sergiye katılan isimler ise şöyle; Simper Kurşun, Oya Uygun, Nurşen Yıldız, Nedret Erkli, Belgin Yalçın, Ayşen Güneş, Christine Chatel, Ayşe Karabaş. Paylaş :

TOYP 2011 Cem Vardarcı

TOYP 2011 Cem Vardarcı, 1989 İzmir doğumludur. Gayet normal ve sevimli bir bebek olarak dünyaya geldikten sonra, normal gelişimi 2 yaşlarında durakladı ve akranlarından farklılaşmaya başladı. Anneannesinin ısrarlarıyla ailesi onu doktora götürdü ve 4 yaşında o zamanlar 2000 çocukta bir görülen Yaygın Gelişimsel Bozukluk adı altında OTİZM tanısı aldı. Normal gelişime göre başlayan konuşması 2,5 yaşında kesildi ve özel eğitimlerle 5 yaşında tekrar konuşmaya başladı, ancak bu sefer konuşması tekrarlayıcı ve sosyal çevreye uyumlu bir şekilde anlamlı değildi. Özel eğitimlerin yeterli olmamasından ötürü ailesinin terapi arayışı yurt dışına yöneldi, Türkiye dışında İsrail ve Amerika’da çeşitli terapiler aldı. Azmi ve iyileşme isteği sayesinde bu terapilere olumlu cevap verdi. Önce özel eğitim okuluna giderken daha sonra reddedildiği ilköğretim okuluna kaynaştırma öğrencisi olarak girdi, okullarda daha otizmli çocuklara özel eğitim uygulaması olmadığından ve ülkemizde de bu semptom çok da iyi bilinmediğinden bir çok ilköğretim okulu değiştirmek durumunda kaldı. Kaynaştırma öğrencisi olarak okuduğu sıralarda ilk defa Otizmden iyileşme haberleri 2001 yılında basında yer aldı. O tarihten beri Cem’in tüm gelişimi basın tarafından izlenmiş, diğer tüm otizmli çocuğu olan ailelere ışık tutmuştur. Cem 10 yaşında iken ablası Gülser Vardarcı aracılığı ile bateri kurslarına başlayarak müzikle tanıştı. 6 yıl bateri dersleri aldıktan sonra önce 2002 yılında İzmir Çeşme Altınyunus Oteli'nin animasyon şovunda darbuka çaldı. Daha sonra 02.04.2004 yılında Haluk Levent'in konserinde hiç provasız bir şekilde sahneye misafir sanatçı olarak çıkarak bateri çaldı ve müthiş başarı sağladı. 2004 yılında, biyografi filmi Emmy Ödülü almış (2010 yapımı) otizmden iyileşen hayvan bilimci Dr. Temple Grandin'den "Özel Temple Grandin" ödülü aldı, böylece Uluslararası anlamda da Cem’in başarısı ödüllendirilmiş oldu. Lise'de hiç özel ders almadan Ümran Baradan Anadolu ve Güzel Sanatlar Lisesi'nin yetenek sınavını geçerek yine kaynaştırma öğrencisi olarak eğitim hayatına devam etti. Okul hayatı süresince, hem okulunun düzenlediği konserlerde, gerek koro, gerek solo ve eşlik ile birlikte performanslar gösterdi. Ayrıca Otistik Çocukları Koruma ve Yönlendirme Derneği’nin otizm farkındalığı aktivitelerinde müzik performansları sundu. Cem’in sunduğu müzik performansları ve gelişimi; 2008'de Çeşme Altınyunus Oteli’nde düzenlenen 2. Uluslararası Otizm Sempozyumu’nda piyano ve keman çaldı. 2009 Eylül ayında İzmir Enternasyonel fuarında açılan Otizm Platformu standında gitar çaldı. 2009 Nisan Otizm ayı etkinliklerinde Yaşar Üniversitesi'nde keman çaldı. 04.05.2010'da Buca Dokuz Eylül Özel Eğitim Bölümü Etkinlikleri'nde piyano ve keman çaldı, sınıf arkadaşı Irmak Temizel güzel sesiyle ona eşlik etti. 2010'da 9 ay süren çalışmanın ardından ritm ustası Kaan Solçum'un yazıp yönettiği "Ali Baba ve Kırk Haramiler"müzikalinde ritm yaptı. 25 Ekim 2010'da İzmir Adnan Saygun Sanat Merkezi (AASSM)'de 2440. Bölge Rotary kulüplerinin Cumhuriyet temalı düzenlediği konserde Fahir Atakoğlu'nun onu sahneye daveti ile piyano çaldı. 2010'da Lise'den mezun oldu ve OSYM barajını geçemese de Yaşar Üniversitesi'ne özel öğrenci statüsünde burslu olarak kabul edildi. 2011 Ocak ayında Uluslararası Kıbrıs Üniversitesi’nin Otizm Farkındalığı seminerinde piyano ve keman çaldı, ana haber bültenlerine annesi ve ablasıyla canlı yayına çıktı. 2011 Ocak ayında Yaşar Üniversitesi Sürekli Eğitim Merkezi’nin geleneksel konserinde hem piyano hem de hocası Öğrt. Gör. Mehmet Yasemin ile birlikte keman çaldı. 2011 Şubat ayında Bornova Rotary Kulübü'nün "Engelsiz Konser" projesi ve İbrahim Yazıcı'nın jestiyle AASSM'de Yaşar Üniversitesi yaylı çalgılar bölümü yüksek lisans öğrencisi İsmail Başaran eşliğiyle keman çaldı. 2011 Mart ayında İstanbul Bakırköy Belediyesi desteğiyle Jale Sezgin Sanat Merkezi’nin ortaklaşa düzenlediği sanat etkinliğinde konser verdi. 2011 Mayıs ayında yine İstanbul’da değerli müzik hocası Mustafa Akyüzler’in düzenlediği konserde bateri çaldı. 2011 OSYM’nin YGS sınavında gerekli baraj puanını alarak Yaşar Üniversitesi’nin yetenek sınavlarına girmeye hak kazandı ve Sanat ve Tasarım Fakültesi Yaylı Çalgılar Bölümünü kazandı. 2011’de Ulusal Gençlik Senfoni Orkestrası’na kabul edildi. Cem’in yer alacağı yaklaşan konser ve etkinlikler; 2011 Ağustos ayında (25 Ağustos) şef Serdar Yalçın yönetiminde Ulusal Gençlik Senfoni orkestrası ile birlikte solist olarak çıkıp piyano çalacak. Ayrıca UGSO’nun hem Türkiye hem de Yunanistan’daki ve Avrupa’nın diğer ülkelerindeki performanslarında yer alacak. İtalya Como orkestrasından davet aldı ve İtalya’nın otizm farkındalığı konserlerinde yer alacak. Bugüne kadar "otizm farkındalığı yaratmak" adına Yaşar Üniversitesi, Uluslararası Kıbrıs Üniversitesi,Ekonomi Üniversitesi,Ataköy Yunus Emre Tiyatrosu ve Gazanfer Özcan Gönül Ülkü Sahnesi, İsmet İnönü Sanat Merkezi,AKM,Sabancı Kültür Sarayı,İzmir Sanat,Ziya Gökalp Sanat Merkezi,Elit Gençler Koleji, Altınyunus Oteli gibi bir çok yerde keman, piyano, gitar, bateri, darbuka çaldı. Arkadaşlığı hayatında daima ön planda tutan Cem'e, Benan Dalkıran piyanosuyla,Yunus Emre Özalp trompetiyle,Irmak Temizer vokaliyle,Irmak Çetik sesiyle,İsmail Başaran kemanıyla eşlik etmişlerdir. Öğretmenleri başarı odaklı azmine saygı duyarak Zuhal Küzgil ,Makbule Taşkın sistemde kalmasına Serkan Mutludağ İngilizcesine, Çağıl Ündar, Bülent ve Müge Öztürk, Salih Bodur, Nilüfer Akdoğu, Mehmet Yasemin, müziğine destek olmuşlardır. Eski Bakanlarımızdan Işılay Saygın ile Bülent Arınç, Cem’in okuma isteğine saygı göstermişlerdir. Otizm, günümüzde Dünya’da 100’de bir görülen, tekrarlayıcı ve sınırlı davranışlarla tanımlanan nörolojik (sinir bilimi ilgilendiren) bir yaygın gelişimsel bozukluktur. Cem’in tanı aldığı yıllarda (1994) 2.000 çocukta bir görülürken bu oran günümüzde gittikçe artmıştır. Otizm tanısı geniş bir yelpazedir ve çocuğun zeka düzeyine ve aldığı diğer eş tanılara (hiperaktivite, dikkat eksikliği, epilepsi, mental retardasyon) göre ağırlık veya hafiflik düzeyinde değişir. Yaşamın ilk 3 yılında ortaya çıktığı varsayılır. Önceleri yaşamboyu sürdüğü varsayılırken şimdilerde bu görüş daha yumuşamıştır. Otizmle ilgili en güncel çekilen ve Temple Grandin’in hayatını anlatan biyografi filminde, ilk önceleri anne sevgisinin az olduğundan bu çocukların otizmli olduğu varsayılırken, tıp ve teknoloji ilerledikçe sebepleri ile ilgili birçok bilimsel araştırma yapılmıştır. Günümüzde genetik faktörlerden çok bunları tetikleyen çevresel faktörlerin olduğu inancına doğru gidilmektedir. Otizm tanısı alan çocuğun yaşamında, konuşma, sosyal beceriler, motor becerileri (ince ve kaba motor, ince motor: ör. makasla kesme, düğme ilikleme, kalem tutma; kaba motor: koşma, yürüme, zıplama), duyusal beceriler, güncel yaşam becerilerinde akranlarına göre gecikme söz konusudur. Bu sebepten ötürü Yaygın gelişimsel bozukluk adını alır. Bazı alanlarda akranlarına göre gelişmişken bazı alanlarda akranlarından oldukça geride kalabilirler, bu yüzden aileler çocuklarında bir problem olduğunu anlamakta güçlük çekebilir. Otistik çocukların %50’sinde normal konuşma maalesef gelişememektedir. Kalan otizmli bireylerde de konuşma sosyal iletişim amaçlı kullanılmamaktadır. Otizmin tedavisi için, haftada minimum 10 saat davranışçı metodu içeren özel eğitim gerekmektedir. Türkiye’de Milli Eğitim Bakanlığı, otizmli çocuğu olan ailelere sadece aylık 8 saat eğitimi karşılamaktadır. Aileler çocuklarını eğitim almaları için devlet hastanelerinin Çocuk ve Ergen Psikiyatri bölümünden rapor aldıktan sonra, Özel Eğitim Merkezlerine götürmektedirler ve bu raporları belli aralıklarla yenilemektedirler. Amerika’da devlet otizmli çocukların haftada minimum 10 saat eğitimini karşılamaktadır. Onlara kaynaştırma eğitimi, hayata kazanımları ve işe başlamalarında daha esnek olanaklar diğer ülkelerde Türkiye’ye oranla daha fazla sunulmaktadır. Türkiye’de son zamanlarda Otizmle ilgili farkındalık düzeyi artmıştır. Sadece otizm konusunda YÖK’e kayıtlı 1.000’den fazla yüksek lisans ve doktora tezi yazılmıştır. Otizmle ilgili Türkiye’de 19 İlde bulunan, genelde otizmli çocuklu ailelerin dayanışma ve bilgiye kolayca ulaşma amacıyla kurdukları Otizm derneğinin birleşmesi ile Türkiye Otizm Platformu kurulmuştur. Platformun amacı otizmle ilgili ülke genelinde bilgilendirici aktiviteleri teşvik etmek, devletin ilgili kurumlarını bilgilendirmek ve otizmli bireylerin ihtiyacına yönelik yasal düzenlemeleri teşvik etmektir. Amerika gibi gelişmiş ülkelerde otizm gibi günümüzde hala sebebi net olarak bilinmeyen ve tedavisi için uzun yıllar gereken bu hastalıkta, Cem’in Türkiye’nin şartlarına göre gelişmesi, diğer ülkelerden aldığı terapilere olumlu cevap vermesi ve diğer ailelere ve çocuklara kendi isteğiyle bir umut ışığı olması, bizim kültürümüze otizmi toplumun içinde bilinen bir durum haline getirmesi, bu anlamdaki en büyük kültürel başarıdır. Cem’in haberlerinden sonra, otizm hayatlarımıza girmiş, maalesef çoğu ailemize girmiş, ve çoğu aileleri de parçalamıştır. Cem’in hikayesi, ailelerimize güç ve kuvvet vermekte, mücadele etmeleri için mücadele ruhu vermektedir. Bu anlamda bunu uluslararası platforma 2011 yılı itibariyle taşıdık ve artık Cem’in bu başarısı Amerika’da, Kıbrıs’ta ve UGSO ile tüm Avrupa ülkelerinde de öğrenilmeye başlandı. http://www.youtube.com/watch?v=dSjOOohEOYs

Cem Vardarcı otizmi nasıl yendiğini anlatacak

Cem Vardarcı'nın Otizmi Nasıl Yendiği Anlatılacak! “Biz Başardık Sıra Sizde” Semineri, 30 Nisan-01 Mayıs 2005 Elit Gençler Koleji Davranış Bilimleri Bölümü Konferans Salonu'nda gerçekleştirilecek. 15 yaşındaki Cem Vardarcı normal okula gidiyor, gitar-bateri çalıyor, arkadaşlarıylae dans ediyor eğleniyor... Annesi Gülçin Vardarcı çocuğunun gelişiminde izlediği yöntemleri uzmanların eşliğinde katılımcılara aktaracak. Seminer programı ise şöyle; 30 Nisan 2005 Cumartesi 09.00 Kayıt 09.30 Açılış Konuşması MEB Özel Eğitim Elit Gençler Müdürü Ersin Özkan 10.15 Doç. Dr. Sabiha Paktuna Keskin Nöropediastrist Otizmde nörolojik bulgular ve tedavi yaklaşımı 11.00 Doç. Dr. Bahiye Alyanak Bakırköy Devlet Hastanesi (Otizmde çocuğun psikiyatrik değerlendirilmesi ve Ebeveyn psikolojisi) 12.00 Öğle Arası 13.00 Barkovizyon Gösterimi Gülçin Vardarcı 14.00 Hüseyin Nazlı (Dil Gelişimci) 15.00 Çay Molası 15.30 Barkovizyon Gösterimi Gülçin Vardarcı 16.30 Bitiş 01 Mayıs 2005 Pazar 10.0 Doçent Dr. Sabiha Paktuna 10.30 Barkovizyon Gösterimi Gülçin Vardarcı Rehabilitasyon Temsilcileri 12.00 Öğle Arası 13.00 Diyetisyen 13.40 Mine Kılıç TODEV Eğitim Koordinatörü (Otizm ve uygulamalı eğitim. Veli çocuk eğitimi) 14.50 Fazıl Zini Engellilerde Spor Feride Bilir Uzman Fizyoterapist Çapa Tıp Fakültesi 15.30 Jale Sezgin Elit Gençler Davranış Bilimleri (otizmde okul ve kaynaştırma) 16.00 Kapanış ELİT GENÇLER KOLEJİ Adres: Talatpaşa Bulvarı No: 17 Bahçelievler / İstanbul Telefon: (0212) 441 59 01 Pbx Faks: (0212) 441 60 96 Email: info@elitgençler.k12.tr Otizm Otizm beynin çalışmasındaki bir bozukluktur ve bazı çocukların hayatı diğerlerinden daha farklı algılamasına sebep olur. Bu farklılık çocukların iletişimde ve çevresinde olup bitenlere karşı cevap vermesini zorlaştırır. Örneğin normal bir çocuk birisi ona gülümseyince karşısındaki insanın mutlu olduğunu bilir. Otistik bir çocuk ise karşısındaki insanın el kol hareketleriyle duyguları arasında iletişim kurmakta sorun yaşamaktadır. Ayrıca kelimeler ile anlamları arasında da sorun vardır. Kelimeler ve ifadeler arasında bir anlam kuramayarak birisini anlamaya çalıştığınızı ve kend düşüncelerinizi doğru kelimelerle ifade edemediğinizi düşünün!Otizm ayrıca duygulardan oluşan karmaşık bir dünya yaratır.Alçak bir ses otistik bir çocuğa gürültü şeklinde gelebilir ve dikkatini dağıtabilir.Ani bir ses çok korkutucu olabilir. Bu rahatsızlık otistik çocukların farklı davranmasına da sebep olabilir.Bazıları belli kelimeleri defalarca tekrarlar,sinir krizleri geçirir yada sadece tek bir oyuncakla oynar.Otistik birçok çocuk rutin şeylerin değişmesinden hoşlanmaz.Yani her zaman aynı şeyleri yapmayı tercih ederler.Kendi kendilerine kalmayı ister ve çoğu özel yardım almadan iletişim kuramaz. Sebebi Kimse Otizme neyin sebep olduğunu bilmiyor.Otizme asıl neyin sebep olduğunu bilmek çok zor çünkü insan beyni çok karmaşıktır.Beyin 100 milyar sinir hücresi kapsar.Her bir sinir hücresi beyin ve vücuttaki diğer sinir hücreleriyle iletişim içindedir.Bu iletişim beynin duyma,hatırlama,hissettme gibi farklı bölgerine etki eder.Beyindeki bu iletişim otistik çocuklarda doğru çalışmaz.Bilim adamları bu hastalığın sebepleri üzerinde hala çalışmaktadırlar. Tedavisi Otizm için bir çare yoktur fakat doktor, terapist ve özel öğretmenler otistik çocuklara birçok zorluğu aşabilecek kadar yardımcı olabilirler.Tedaviye ne kadar erke başlanırsa o kadar verimli sonuç alınır. Farklı çocukların farklı yardıma ihtiyaçları olur ama ilk önemli adım iletişim kurmayı öğrenmektir.Otistik çocuklar için konuşma dili zor olabilir.Hasta çocukların birçoğu kelimeleri görerek daha kolay anlamaktadır.Bu nedenle terapistler kelimeleri yada işaretleri göstererek iletişim kurmayı öğretirler.Sonuç olarak otistik çocukların birçoğu konuşmayı öğrenir.Terapistler ayrıca selam vermeyi,sıra beklemeyi ve yön takibi gibi bir takım sosyal becerileri öğretir.Bazı çocukların diş fırçalamak ya da yatak hazırlamak gibi becerileri yerine getirebilemek için özel yardıma ihtiyacı vardır.Hasta çocukların bazıları korku ve kriz gibi özel sorunları aşmak için ilaç alır.Fakat otizmin hastalığı için bir ilaç yoktur. Orta derecede otistik çocuklar okula gidebilirler fakat otistik çocukların çoğunun sakin bir çevrede bulunması gerekmektedir. Ayrıca kendilerini anlayıp iletişim kuracak özel öğretmenlere ihtiyaçları vardır. Orta dereceli otistik çocuklar bağımsız yaşayabilirler. Daha ciddi sorunlar yaşayan çocukların ise her zaman için yardıma ihtiyaçları vardır. Fakat doktor, öğretmen, aile ve kardeşlerin desteği ile iyi bir yaşam sürebilirler. [14.04.2005]

Cem Vardarcı'dan Ders Gibi Konser

Cem'den Ders Gibi Konser İzmir İl Milli Eğitim Müdürlüğü'nün, "Otizmi Tanıyalım Tanıtalım" Projesi 78'inci İzmir Enternasyonal Fuarı'nda Hayat Buluyor. Fuar'da Kurulan Standın Açılışında Otistik Cem Vardarcı Gitar Çalıp Şarkı Söyledi, Eğitimle Neler Yapılabileceğini Gösterdi. İZMİR İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nün, "Otizmi Tanıyalım Tanıtalım" projesi 78’inci İzmir Enternasyonal Fuarı’nda hayat buluyor. Fuar’da kurulan standın açılışında otistik Cem Vardarcı gitar çalıp şarkı söyledi, eğitimle neler yapılabileceğini gösterdi. Kemalpaşa’daki Ümran Baradan Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi Müzik Bölümü son sınıf öğrencisi Cem Vardarcı, konseriyle ilgi çekerken bu yıl mezun olacağını ve üniversiteye gitmek istediğini belirtti, "Müzisyen olmak istiyorum" dedi. Ailesi, Cem’in yetenek sınavlarında başarılı olacağına inandıklarını, ancak ÖSS’nin kendisi için engel olacağını belirtti, "Cem’in yükseköğrenim yapmasını çok arzu ediyoruz. Yetenekli bir çocuk. Otistik olmasına karşın üniversite okuyabilir, otistiklerin neleri başarabileceğinin en güzel örneklerinden biri olur" dedi. Cem için yükseköğrenim yolundaki engellerin kaldırılması için yetkililerden yardım istendi.

Sevgi Yağmuru olup Gönüllere Yağdılar KAMED ve CEM VARDARCI

İzmir'in başarılı iş kadınları dün akşam otistik çocuklar için tek yürek oldu. Kadın Meclis Üyeleri Derneği (KAMED) tarafından İzmir'deki otistik çocuklar yararına hayata geçirilen "Yağmur Çocuklar" projesi kapsamındaki ikinci etkinlik önceki akşam Ahmed Adnan Saygun Sanat Merkezi'nde gerçekleştirildi. İzmir'in iş ve toplum yaşamında önde gelen kadınları, gecede otistik çocuklarla tango yaparken, birlikte şarkılar söylediler. Etkinliğin sonunda Vali Kıraç, eşi Berrin Hanım, geceye damgasını vurup Türkiye'de bir ilke imza atan İzmirli kadınlar ve otistik çocuklar hep birlikte dans etti. Geceden ve bundan sonra aynı çerçevede yapılacak etkinliklerden elde edilecek gelir, Anadolu Otizm Eğitim ve Mücadele Vakfı, Konak Moris Bencuya Otistik Çocuklar Eğitim Merkezi, Sabahat Akşiray Otistik Çocuklar Eğitim Merkezi'ne bağışlanacak. Ünlü sanatçılar geldi Sunuculuğunu Ayçe Dikmen'in yaptığı gecede İzmir Valisi Mustafa Cahit Kıraç ve eşi Berrin Kıraç, Devlet eski Bakanı Işılay Saygın, CHP Parti Meclisi Üyesi Faruk Demir'in yanı sıra İzmir iş, sanat ve cemiyet hayatının önemli isimleri yerini aldı. Etkinlik Sabahat Akşiray Otistik Çocuklar Eğitim Merkezi Mehter Takımı'nın konseri ile başladı. Daha sonra Konak Moris Bencuya Otistik Çocuklar Eğitim Merkezi öğrencilerinin dans gösterileri ile devam etti. Uluslararası üne sahip perküsyon sanatçısı Okay Temiz, otistik çocuklar ve gönüllü kadınlarla birlikte müzik resitali sunarken, bu şovun ardından İzmir'in yetiştirmiş olduğu dünyaca ünlü piyanist Burçin Büke yağmur çocuklarından Ateş Güldoğan ile birlikte mini bir konser verdi. Ünlü keman sanatçısı Tuncay Yılmaz, müzikte önemli başarılara imza atan otizmli Cem Vardarcı ile sahnedeki yerini alırken, ünlü türkücü Faruk Demir de "Sarı Saçlım Mavi Gözlüm" adlı eseri seslendirdi. Otistik çocuklarla tango Gecede İzmir'in önde gelen kadınlarından Filiz Eczacıbaşı Sarper, İrem Pehlivanoğlu, Melis Barçın, Ayşe Akın, Yeşim Veryeri, Seda Kaya, Deniz Sakman, Gülnur Vural, Özgür Yasemin ve Defne Atakan, Sabahat Akşiray Otistik Çocuklar Eğitim Merkezi Tango grubu ile sahnedeki yerlerini aldı. Haftalar boyunca devam eden provaların ardından başarılı bir şekilde tango yapan kadınlar ve otistik çocukları yüzlerce davetli alkışları ile ödüllendirdi. Etkinliğin son bölümünde ise kente damgasını vuran kadınlar ve otistik çocuklar koro ve solo olarak verdikleri konserle büyük alkış aldı. 40 başarılı kadın koro oluşturarak şarkılara eşlik ederken, işkadını Özlem Akgermen, Yaren Koşucuoğlu ile birlikte "Que Sera" isimli şarkıyı seslendirdi. İlk düetin ardından işkadını Berna Noyaner, Songül Özergönenli ile birlikte "Dönülmez Akşamın Ufkundayız" adlı eseri icra ederken, işkadını Berkay Eskinazi de Burak Koçulu ile birlikte "Buruk Acı" şarkısını söyledi. "Annem Annem" adlı şarkıyı söyleyen işkadını Zehra Paker ve Özge Çeltik salonda duygusal anların yaşanmasına neden olurken, "Samanyolu"nu seslendiren işkadını Betül Elmasoğlu ve Umut Arslan büyük beğeni topladı. Tükiye'de bir ilke imza attılar Yeni Asır Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Şebnem Bursalı da, Doğuş Derici ile söyledikleri "Yemeni Bağlamış Telli Başına" şarkısıyla salonda tempoyu yükselttti. Final ise Aylin Süphandağlı'nın Mertcan Bekdemir ile söylediği Barış Manço'nun "Anlıyorsun Değil mi?" şarkısı yapıldı. Etkinliğin sonunda Vali Kıraç, eşi Berrin Hanım, geceye damgasını vurup Türkiye'de bir ilke imza atan İzmirli kadınlar ve otistik çocuklar hep birlikte dans etti. KAHRAMAN DURAK Geliri eğitime aktarılacak İzmir'de 10 bin otizm hastası olduğunu ve bunların çok az bir bölümünün eğitim gördüğünü vurgulayan KAMED Yönetim Kurulu Başkanı Ayşe Akın, otizme dikkat çekmek ve daha çok otistik çocuğun eğitim görmesi için başlattıkları "Yağmur Çocuklar" projesi kapsamında ikinci etkinliğe imza attıklarını belirtti. Akın, "Bu gece birbirinden farklı gösterileri otistik çocuklarla birlikte sahneledik. Elde edilecek gelirler Anadolu Otizm Eğitim ve Mücadele Vakfı, Konak Moris Bencuya Otistik Çocuklar Eğitim Merkezi, Sabahat Akşiray Otistik Çocuklar Eğitim Merkezi'ne bağışlanacak. Tüm kadınlarımızı destekleri için davet ediyorum. Bu projeye İzmirimiz sahip çıktı. Katkı koymak isteyenler bize 0 232 463 63 24 numaralı telefondan ve ayseakin@yagmurcocuklari.org adresinden ulaşabilir" dedi. 4 etkinlik daha yapılacak Başkan Ayşe Akın ayrıca 4 organizasyona daha imza atacaklarını belirtirken, şöyle konuştu: "Şubat ayında Fashion Week defilesi, Mart'ta İsmail Acar resim sergisi, Nisan'da Kütahya Porselen seramik sergisi ve son olarak da Mayıs'ta Spor ve Kültür Şenliği düzenleyeceğiz. Tüm bu organizasyonlar bitince toplam geliri kamuoyu ile paylaşıp belirttiğimiz kurumlara aktaracağız." YENİ ASIR

15 Haziran 2013 Cumartesi

EGE MECLİS İZSİAD’ın kadın üyesi olan Gülser Vardarcı’nın konuyla ilgili görüşleri:

EGE MECLİSİinfo@egemeclisi.com‘İZSİAD’ AYNEN DEVAMİzmir Sanayici ve İşadamları Derneği (İZSİAD) kadın erkek eşitliğini dernek ismine yansıtmak dernek adını “İzmir Sanayicileri İş Adamları ve İş Kadınları Derneği” yapmak ve yönetim kurulunun görev süresini yeniden düzenlemek amacıyla bir araya geldi.PAYLAŞ Müge BUDAK/ EGE MECLİSİ- Bugün saat 11:00’da Tarihi Havagazı Fabrikası’nda olağanüstü genel kurul toplantısı yapıldı. Divan başkanlığını Hüseyin Porsuk, Dilara Sezgin ve Nilhan Antitoros Tunç’un yaptığı olağanüstü genel kurul toplasında dernek adının ‘ İzmir sanayicileri iş adamları ve iş kadınları derneği ‘olarak değiştirilmesinde yapılan oylamada oy çokluğu ile isim yine İZSİAD olarak kaldı. ‘Biz dernek olarak iş kadınlarına tüm maddi ve manevi desteği sağladık diyen Ali Osman Öymen;, “Kadınlara yönelik bir ayrımcılığımız olmadı ‘adam’ deyimi erkek anlamında değil. Ad değişikliğinin derneğimize hibe kazandıracağını sanmıyorum İZSİAD‘ın isim değişikliğine onay vermiyorum.bu değişiklik İZSİAD’a katkı sağlamaz” dedi. BARAN: “İZSİAD’DA KADIN ÇOK ÖNEMLİ” ‘İlknur Denizli’nin yönetim kurulunda olduğu dönemde de bu değişikliklerin gündeme geldiğini dile getiren Yönetim kurulu başkanı Ayhan Baran, İZSİAD’da kadın kavgasının olduğu yönünde çıkan haberlere de cevap verdi: “İZSİAD’da kadın-erkek gruplaşması yok, İZSİAD bir ailedir. İZSİAD da kadın kavgası yok yönetim kurulu olarak kadınlarımıza saygı duyuyoruz. İZSİAD 2014 yönetim kurulu değişikliği seçimine gidilecek .İZSİAD’da kadın çok önemli .İZSİAD yeniliklerin ve ilklerin öncüsü bir dernektir” dedi. İZSİAD’ın adının markalaşmış bir isim olduğunu söyleyen ve bu nedenle adının değiştirilmemesi gerektiğini vurgulayan Şehmuz Kayapınar, “İZSİAD ismiyle zaten kadın ve erkekleri kapsıyor.İZSİAD’ın kuruluşundan beri bayanlara görev veriyoruz.kadın sayısı arttırılmalı .kadınlara teşvik sağlamak amacıyla son beş yıldır bayanlar aidatların yarı fiyatını ödüyorlar.İZSİAD adı markalaşmış bir isimdir bu nedenle adı değiştirilmemeli. İZSİAD kısaltması kalmalı isim değişecekse adam yerine insan olarak değiştirilmelidir” dedi. İZSİAD’ın kadın üyesi olan Gülser Vardarcı’da bu konuda düşüncelerini dile getirdi: “İZSİAD’a kadın kavramının konulması diğer derneklere de örnek olacak niteliktedir.kadın dernek adına eklenmeli; kısa adı aynı kalmalıdır” dedi. Bedri Serter, “345 üyesi olan bir derneğiz marka yaratmak çok zordur. İZSİAD ismi de bir markadır.buna iş kadını iş erkeği demenin anlamı yok.adam kelimesine takılmamak gerekir. takılmamak gerek.İsim değişmemeli.Memlekette yalnızca kadın sorunu yok biz erkeklerinde sorunu var” dedi. ÇÖZEL: “ERKEKLER KADIN İSMİNİN EKLENMESİNE YÜZDE 100 KARŞI ÇIKIYORLAR” Erkeklerin bu isme karşı çıktıklarını söyleyen Hümeyra Çözel, “İZSİAD’a kadın isminin konulmasına yüzde yüz erkekler karsı çıkıyor.Her şeye rağmen kadın olarak ayakta ve hayatta kalmaya çalışıyoruz. İZSİAD üyesi erkekler İZSİAD’a kadın adının konulmaması için elinden geleni yapıyorlar” dedi. İZSİAD’a kadın isminin eklenmesi gerektiğini düşünen Erol Yaraş “Yıllarca İzmir’e mal olmuş bir ismi değiştirebilmek için buradayız.bu isim değişikliği sadece İzmir’e değil Türkiye’de etkili olacak. Sivil toplum olarak topluma öncü olmalıyız.Türk toplumunda adam algısı farklıdır adamın içinde kadın olgusu yoktur..bazı üyelerimiz kadın adını derneğin açılımında kullanalım kısaltma ismi aynı kalsın demeleri kıvırmadır. isimle kısaltma farklı olmaz. ya ismimize kadını koruz ya da koymayız..Türk toplumu kadını kadın adamı erkek olarak algılıyor.Aidatları yarım almak kadına değer vermek anlamına gelmez” dedi. Tartışmaların ardından İZSİAD isminin oy çoğunluğuyla “İzmir Sanayicileri İş Adamları Derneği” olarak kalmasına karar verildi. Diğer gündem maddeleri ise; yönetim kurulunun görev süresi üç yıldan iki yıla düşürülmesi, genel sekreter tanımında bazı değişiklik yapılması oldu.

İzmir İçin İzmirli Yeter!

İzmir İçin İzmirli Yeter! 2013-02-20 04:51:00 Yaşar Eyice Benim bu arada önem verdiğim konulardan biri de sosyal aktiviteler... Örneğin perşembe akşamı; otizmli çocuklar gönüllü isimlerle podyuma çıkacak. EBSO Başkanı Ender Yorgancılar gecenin tek erkek mankeni... Daha önce de belirtmiştim: İnsanda beynin gelişimini engelleyen Otizm’e dikkat çekmek, sosyal etkileşim ve iletişimi sınırlı otizmli çocukların tedavi ve eğitimlerine katkıda bulunmak amacıyla düzenlenen “Yağmur Çocuklar Etkinliklerinin” ikincisinde, gönüllü isimler ile otizmli çocuklar “Düş Peşindeyim,Düş Peşime” temalı defilede podyuma çıkacak. Ege Bölgesi Sanayi Odası (EBSO) Başkanı Ender Yorgancılar, projeye destek vermek amacıyla gecenin tek erkek mankeni olacak. Kadın Meclis Üyeleri Derneği (KAMED) tarafından düzenlenen Yağmur çocuklar Beceri Şöleni-2, 21 Şubat 2013 perşembe akşamı Hilton Oteli Balo Salonu’nda unutulmaz bir gösteriyle devam edecek. İzmir’in tanınmış isimleri Ayşe Akın, Gülnur Vural, Ayçe Dikmen, Deniz Cesurlar, Elçin Özsavcı,Gülser Vardarcı, Ayşe Sungur, Aslı Ekiz Moral, Gözde Yener, Özlem Akgerman, Fahriye Gönen, Meral Simson, Özgür Yasemin, Funda Özçoban, Beril Kavuk, Nurgül Uçar, Belgin Tunaboylu, Kadriye Uysal, Duygu Türkay, İrem Pehlivanoğlu, Manolya Özek, Mahru Güler, Melis Barçın, Melis Akman, Yeşim Veryeri, Berrin Birer, Anıl Yüksel Gül, Defne Atakan, Oya Zengin, Zeynep Acar, Beste Alimert, Mine Poroy, Merve Yavuz gönüllü olarak otistik prensleriyle prenses olacak. KAMED Başkanı Ayşe Akın sosyal sorumluk projesi olarak başlatılan etkinliğin ulusal çapta ses getirdiğini, bunun mutluluğunu otizmli çocuklar, aileleri ve gönüllü isimlerle birlikte yaşadıklarını belirtti.
Otizm mucizesi(Otizmin Fazıl Say'ı) Mucizenin adı Cem Vardarcı. "Yaşam boyu süren, tedavi edilemeyen bir engel" olduğu düşüncesine inat, canlı bir kanıt olarak duruyor otizmin karşısında. Güzel Sanatlar Anadolu Lisesi'nin başarılı öğrencisi Cem aynı başarıyı büyük bir zevkle çaldığı piyano, keman ve bateride de gösteriyor... İZMİRLİ Vardarcı Ailesi'nin ikinci çocuğuydu Cem. İki yaşındayken sürekli ellerine bakması ilk şüpheydi. Ama doktoru 'Önemli bir şey yok' dedi. Normal bir şekilde konuşabilen Cem, bir gün sustu. Dört yaşında etrafıyla temasını kesti. Önce hiperaktif dendi. Tedavi gördü. Konuşmaya başladı. Ama anaokulu dönemi kabus gibi geçti. Yeni hayatına ayak uyduramadı. Özürlüler okuluna başladı. Ancak olmuyordu. Cem dünyayla temasını iyice kesmişti. DOKTOR doktor dolaşan Vardarcı Ailesi, otizm teşhisi konunca yıkıldı. Tedaviye başlandığında Cem 7.5 yaşındaydı! Herkes 'Hüsrana uğrayacaksınız' diyordu. Annesi Gülçin Hanım ise inatla mücadeleye sarılıyordu. İsrail'deki bir fizyoterapistin adını duyan Gülçin Hanım, Ziva Rom'un İzmir'e geleceğini öğrendi ve hemen onunla buluştu. Daha sonra rotayı Tel Aviv'e çevirdi ve Cem, iki ay oradaki klinikte fiziksel aktivite tedavileri gördü. İzmir'e döndüklerinde eğitim terapilerine de devam edildi. ATLARLA TERAPİ BİR dönem ABD'ye gidip orada Cem'in atla terapi görmesini de sağlayan Gülçin Hanım, şimdi tüm ailelere önemli bir mesaj veriyor: Bunlar hep parayla olmuş gibi görünse de terapi için işin mantığını anladıktan sonra bir kibrit kutusu, üç minder veya bir kürdanla da çalışabilirsiniz. Çok para harcadım. İki villamızı sattık. Şimdi diğer aileler aynı sıkıntıları çekmesin diye terapistimin videolarını CD'lere basıp dağıtıyorum. Her fırsatta o ailelerle bir araya gelerek yol göstermeye çalışıyorum. DİYET ÇOK ÖNEMLİ CEM'İN normal terapilerine devam ederken bir yandan da farklı tedavi yöntemlerine başvuran Gülçin Hanım çok iyi sonuç aldıklarına değindi: 1998 yılıydı. Cem'e ekmek vermeyeceğimi söylediğimde ailem bana deli gömleği giydirecekti neredeyse. Oysa şimdi çocuk metabolizma uzmanları da aynı önerilerde bulunuyor. Biz buğday ve süt ürünleri kullanmıyoruz. Bu gıdalardaki kazein ve gluten, bağırsak problemlerine, oradan da beyin fonksiyonlarında olumsuz etkilere neden oluyor. OYUNA KATILIYOR GÜLÇİN Hanım Cem'e uygulanan duyu bütünleme terapisiyle ilgili de bilgi verdi: Terapi özetle algılayışı farklı olan otizmli çocuğun zevk almasını sağlayarak oyuna aktif katılımını teşvik ediyor. Parmaklarını kullanma, konuşma, dikkat yetisinin artmasını sağlıyor. Sağlık Bakanlığı'ndan çocuk doktorlarına otizm konusunda özel eğitim verilmesini rica ediyorum. Benim gibi yüzlerce aile bu yüzden vakit kaybediyor ve teşhiste geç kalınıyor. Oysa bizler zamanla yarışıyoruz. Erkek çocuklarda daha çok görülüyor İSTANBUL Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Nöroloji Anabilim Dalı'ndan çocuk nöroloji uzmanı Prof. Dr. Barış Korkmaz 'Otizm çocukluk çağına özgü, yaşam boyu süren, gelişimsel nöropsikiyatrik bir bozukluktur' dedi. Prof. Korkmaz göz temasında sorunlar, seslenince dönmeme gibi hareketlerin en bariz belirtiler olduğunu söyledi. Hastalığın görülme sıklığının erkeklerde 3-4 kat daha fazla olduğunu anlatan Prof. Korkmaz şu bilgileri verdi: Otizmli kişiler her zeka düzeyinde olabilir ama bir kısmı normal ya da üstün zekalıdır. Büyük ölçüde beyindeki bozukluklara bağlıdır. Ben genetik çalışmalar ve farmakolojiden ümitliyim. Tıp duyusal bütünleme gibi alternatif tedavilere kapalı değil. Ama bu tip tedaviler de her zaman kalıcı çözüm gibi sunulmamalı. ÇOCUKLARDA otizmi en erken saptayabilecek kişiler çocuk sağlığı ve hastalıkları uzmanlarıdır. Bu hastalıkta ekibin birlikte çalışması şart. Tanı aşamasında bile farklı disiplinler işbirliği yapmalı. Aile ve ekip, çocuk nöroloğu ya da psikiyatristi tarafından yönlendirilmeli. Bunun yanı sıra psikolojik danışmanlar, özel eğitim uzmanları, dil ve konuşma terapistleri, odyologlar, rehber öğretmenler ve gerektiğinde diğer tıp branşlarından çok sayıda uzman birlikte karar vermeli. Ablası onun her şeyi CEM'İN otizmli olması tüm aileyi bu hastalık konusunda adeta bir uzman haline getirmiş. O kadar ki 25 yaşındaki ablası Gürsel Vardarcı Ege Üniversitesi'nde psikoloji okumuş ve bitirme tezini de Cem'de uyguladıkları 'otizmde duyusal bütünleme terapisi' üzerine hazırlamış. Gürsel 'Okula başladığım ilk gün hocalar 'Neden buradasınız' diye soruyordu hepimize. Yanıtım netti: Bu işi bilmeden, biliyormuş gibi davranan psikolog ve psikiyatrlardan bıktım. Kardeşinin özel durumu nedeniyle zaman zaman ailesinin ilgisinden mahrum kalan Gürsel şimdi bu durumdan şikayetçi değil. Cem'in müziğe olan yeteneğini ise yine ablası fark etmiş: 10 yaşındaydı. Bir gün televizyonda izlediği şarkının ritmini birebir çıkarmış, masaya vuruyordu. Hemen bateri kursuna başladık. Daha sonra gitar, piyano derken kemanı da öğrendi. Şimdi ise Engelliler Özel Olimpiyatları'nda yapacağı İngilizce konuşma için harıl harıl yabancı dil çalışıyor. 'Rain Man'lerin büyük savaşı OTİZM onlar için Dustin Hoffman ve Tom Cruise'un başrol oynadığı Rain Man (Yağmur Adam) adlı acıklı bir filmdi sadece. Oysa çocuklarına otizm teşhisi konduğunda gerçeğin filmdekinden de dramatik olduğunu öğrendi hepsi. Başvurdukları anaokullarından, ilköğretim kurumlarından geri çevrildiler. 'Gerizekalı' muamelesi görüyordu çocukları.'Normal' çocuklu diğer ailelerin tepkisi yüzünden dışlanıyorlardı. TERAPİLERİ için devletten ayda sadece 390 YTL ödenek alabiliyorlardı ama yeterli sayıda seans ücreti üç katını aşıyordu. Bir gün İngiltere'de yaşayan otistik çocuk annesi Nevin Benal Penny, Türkçe kaynak yok deyip internette http://health.groups.yahoo.com/group/ABA-Turkce/ adresiyle bir yazışma grubu açtı. Üç yıl içinde üye sayısı 285'i buldu. Gruba, eğitimciler ve doktorlar da katıldı. OTİZM konusunda tüm dünyada farklı tedaviler ve diyetler tartışılıyor; oysa Türkiye'deki pek çok doktor 'Bunlar ispatlanmış şeyler değil, boşa ümitlenmeyin' diyordu. Onlar normal tedavileri de aksatmadan son 10 yıldır ABD'de kabul gören terapi şekillerini denedi. Kimi çevrelerce 'çocuklarını kobay olarak kullanmakla' itham edildiler. Ama mücadelelerinden büyük ölçüde zaferle çıktılar. Çünkü çocukları konuşmaya, öğrenmeye, sosyalleşmeye, hatta normal okullara gitmeye başladı. Bunun üzerine geçtiğimiz şubat ayında dernekleştiler. Otizmle Mücadele Eden Aileler Derneği'nin (OMAD) asıl amacı yaşadıkları tecrübeleri seminerlerle, etkinliklerle Türkiye genelinde halkla paylaşmak. Bu yazı dizisinde, otizmin sessiz dünyasından çıkmayı başarmış küçük Rain Man'leri okuyacaksınız. http://www.stargazete.com
Anne sevgisi otizmle başa çıktı 7 yıl önce 'dokunamaz, dokunulmasını istemez' denilerek otizm teşhisi konulan Cem, annesinin sevgisi ve azmiyle, şimdi yaşıtlarının yaptığı her şeyi yapabiliyor İzmirli bir anne Gülçin Vardarcı; fedakâr ve cefakâr... Ama onu özel kılan 7 yıl önce 'otizm' teşhisi konulan 4 yaşındaki oğlu Cem'i 'o kutsal anne sevgisiyle' normal yaşama döndürme mücadelesini kazanmış olması. 4 yıl önce 'diğer öğrencilerle birlikte eğitim göremez' diyen öğretmeni tarafından dışlanan Cem, şimdi 11 yaşında; ata ve bisiklete binebiliyor, tenis oynuyor, bateri çalıyor... GÜNDE 5 TERAPİST... Cem'e, 7 yıl önce 'dokunamaz, dokunulmasını istemez', 'yeme alışkanlıkları gelişmez' denilerek otizm teşhisi konuldu; bir anne sıcaklığının mucizesi göz ardı edilerek... Ama anne Gülçin Vardarcı, 'Hayır, ben oğluma dokunurum, o da bana dokunacak' diyerek, otizmle ilgili ne kadar kitap varsa hepsini okudu. İzmir'deki tedavi yetmeyince de soluğu yurtdışında aldı. Bundan sonrasını da anne Vardarcı, şöyle anlatıyor: "Yabancı uzmanlar bize Cem'in 'duyular arası iletişim sorunu yaşadığı' tanısını koydu. Duyuların beyne iletilmesinde gecikme olmasının Cem'in davranışlarını etkilediğini söylediler. Ve bize bir kitap verdiler. Kitaptaki yöntemleri takip ederek, çok kısa sürede büyük aşama kaydettik. Bir ay içinde yemekleri çiğnemeye, çorabını giymeye başladı. Emekledi, takla attı. Eve trambolin aldık. Üzerinde zıplamaya başladı. Hüseyin Nazlı adlı terapiste gittik. Onun sayesinde konuşmayı öğrendi. Ondan önce ekolali yapıyordu. Yani yalnızca söyleneni tekrarlıyordu. Oğlum 1997'den bu yana tenis oynuyor, yüzüyor." Tabii ki Gülçin Hanım'ın 7 yıllık mücadelesi hiç de kolay değildi. Bir yandan minik oğluna neden okula gidemediğini anlatıyor, bir yandan da tedavisini aksatmadan sürdürüyordu. "Ben hemen hemen ayda 23 kişiye iş imkanı sağladım" diyor Gülçin Hanım ve devam ediyor: "Eve günde 5 terapist geliyordu. Yine de tüm eksiklerini ben tamamlıyordum. Elbette kolay değildi benim için. Hayattan tamamen izole oldum." SAĞI-SOLU NASIL ÖĞRENDİ? Gülçin Vardarcı, belki biraz da çocuğu otistik olan ailelere öneri olacak şeklinde şöyle devam diyor: "Oğluma sağını solunu öğretebilmek için günlerce uğraştım. Aya Yorgi koyunda bir kano kiraladım. Ona bir sağ, bir sol koluyla kürek çekmesini gösterdim. Bu hastalığı yenmek ille de parayla değil. Mutlaka ata binmek zorunda değil çocuğunuz. Anne, yaprak sarmak yerine çocuğunun ayağına masaj yapabilir. Pek çok kişi, iyileşmez düşüncesiyle uğraşmıyor bile..." Otizmde diyet çok önemli Otİzm tedavisinde diyetin büyük önem taşıdığını dile getiren Gülçin Vardarcı, şöyle diyor: "Oğlum 1998 yılından beri buğday ve süt ürünleri yemiyor. Ve bunları kestiğimiz andan itibaren tedavide büyük bir gelişme kaydedildi. Tek problem bu tip ürünlerin Türkiye'de bulunmaması. İçinde buğday bulunmayan bisküvi, ekmek, kraker ve makarna gibi ürünlerin üretilmesi için gıda konusunda çalışma yapan kişi ve kurumlardan destek bekliyoruz. Çocuklarımız doğru beslenirlerse kısa sürede iyileşir. ABD ve Avrupa ülkelerinde bu ürünler bakkallarda satılıyor. Ekmeği İstanbul Halk Ekmek fabrikasından ısmarlıyoruz. Ancak 3 günde geliyor. Bazen yolda küfleniyor." Emine KANTARCI
2 anne 2 mektup 13.05.2012Gülengül Uslutüm yazarlar A+ A- Gönder Yazdır Paylaş tümü Gülengül Uslu - Diğer Yazıları Angelisanti, ÇOKOV için söyleyecek Magazin kraliçesi seyyah oldu Çingene sözü! Tavla turnuvasında tek kadın! 'Hayat Seni Cümle İçinde Kulandı' İletişim SMS: gu yaz boşluk bırak mesajını yaz 4122'ye gönder. (1,60TL) MH:02165317373 Pedagog Atilla Yavuzer, katıldığı bir televizyon programında, "Kadınlıktan anneliğe geçiş bir rütbe yükselişidir" dedi... Gerçekten de annelik çok kutsal, çok büyük fedakarlıklar gerektiren bir rütbe... Hele ki elleri defalarca öpülesi bazı anneler var ki... Bu gün, iki özel çocuğun annesi olan o fedakar annelerden Serra Onak ve Gülçin Vardarcı ile sizler buluşturacağım. Serra Onak biricik kızı Zeynep'e, Gülçin Vardarcı ise oğlu (benim yakışıklı yağmur adamım) Cem'e ve meslek seçimini kardeşine yardımcı olabilmek amacıyla seçen kızı Gülser'e yazdı. Ben mektupları okurken ne yalan söyleyeyim, gözyaşlarımı tutamadım... Annelik rütbesinin en üstün mertebesine yerleşen bu güzel yürekli iki annenin evlatlarına yazdıkları mektuplarla sizi baş başa bırakıyorum. Tüm var olan ve cennete göç eden melek annelerin gününü kutluyorum. Kalbime kıymık battı Papatya kızım Gülser'im, İlk anneler günümde bana, "anne" diye seslenmeyi seçmen ile tescillendi anneliğim. O tılsımlı sözcüğün ile hayata bağlandım. Ne şanslıyım ki senin ve kardeşin gibi mükemmel çocuklara sahibim. Üstelik örnek aldığım bir de "annem" var. Evimizde, "çocuk cumhuriyeti" olduğu için pek az kişiye nasip olan mükemmel bir çocukluk yaşadığını biliyorsun. Herkesi hayrete düşüren resim yapma hevesin ile 3 yaşında Leonardo Sanat Galerisi'nin en genç üyesi olmuştun. Kanaryam, biliyorsun başarıya giden yolun sonu yoktur. Arkadaşlarınla oyunların, hayal gücünü aşan yaşgünü partilerin, populerliğin, her teknolojik yeniliği denemen, tenis ve basket oynaman, ata binmelerin, dans ve yemek yarışmaların, paten kaymalar, kayak, sörf yapman, oynadığın tabular, yabancı dilleri şarkılardan, filmlerden pekiştirmen ile bir defada 4 farklı üniversite seçeneğinin olmasına rağmen, "Bir çocuğu kurtarmak cennette bir kapı açmakmış" diyerek kardeşine göre branş seçmen... Altın kalbinle, birlikten kuvvet doğar düşüncesiyle yardımseverliğine uygun derneklerde faal olman. Seminerlerin, konferansların, seyahatlerin, başkanlıkların, çalışman ve kardeşine ödünç verdikten sonra benimle beraberliği hala bekliyor olman seni "imkansıza hayır" diyenlerden yapıyor. Uzaydan görünmemizi sağladığın gücünün damarlarındaki asil kandan geldiğini bilerek kardeşinin yeteneğini keşfetmen ve onun kurtuluşuna yelken açmamız... "Kızınızla gurur duyuyoruz "diyen TFL öğretmenlerinin ve girdiğin her toplumda söylendiği gibi ben de seninle gurur duyuyorum. Sevgili Oğlum Cem, Ablanın kardeş isteyerek aramıza coşkuyla katılman sanki dün gibi. Evimizde yaşanan bayram havası ilk yaşında söylediğin "anne" sözcüğünü uzun süre yeniden duyamadık. Bir gün sen 2 yaşındayken Şive Teyzen ziyaretimize geldiğinde senin sürekli ellerine baktığını gördü ve bu durumun zamansız olduğunu söyledi. Anneannenin de durumu fark etmesiyle zorla OTİZM teşhisi konuldu. Parçalandım, savruldum yok oldum. Amerika'dan gelen tahlil sonucuna göre bu duruma bir yaşında yapılan karma aşının içindeki civanın sebep olduğunu öğrendik. O kadar çok istenen bir çocuk olduğundan mı bilemiyorum, ailemdeki tüm güçlü kadınlar bu şartlarda ne yaparlardı diye düşündüm ve yola devam etmeye karar verdim. Otizmin ülkemizde bilinmediği zamanlarda anneannen hemen kolları sıvamış ve Autism Society of Amerika'ya üye olmuş, okuyor altını çiziyor "HE IS OUR CEM" diye yazıyor. Seni terapilere götürdüm ve bir mucize oldu ve terapist Hüseyin Nazlı seni konuşturmayı başardı. İlk defa bana birisi (Fzt. Ziva Rom)söylediklerimi yaparsan 7 ayda iyileşebilir" dedi. O güne kadar bize hiç kimse içi dolu umut vermemişti. Üzerinden 15 yıl geçti hala çabalıyoruz ama "iyileşebilir" sözcüğü çok çarpıcı gelmişti. Allah'ın izniyle iyileşmen ile ve bu süreçte çok çaba gösteren babanın da bizim medyada görünmemize izin vermesiyle nice evlatların da iyileşebileceğini rüyasını hiç görmüş müydük? Santana'nın şarkısına yaptığın doğaçlama ritm eşliği ablanın vizyonu ve kararlılığı ile hayat kurtaran bir değişim başlamış oldu: Müzik. İçinde barınan deha sayesinde belki iyi bir müzisyen olmasaydın yine topluma yararlı farklı bir dalda başarılı olabilirdin. Her çocuk oyuncak isterken sen zoru seçtin ve hep okumak istedin. İyi kalpli Zuhal öğretmenin ve müdüre Makbule Taşkın okumanda çaba gösterdiler kendini engelsiz hissetmeni sağladılar. Ü. B. And. Güzel sanatlar Lisesi'ni kazanma sürecinin yine değerli Bülent ve Müge Öztürk vasıtasıyla olduğunu biliyorsun. Burası bir yuva diyen Yaşar Üniversitesi Rektörü ve hayallerini sana veren Sayın Selçuk Yaşar senin gibi mükemmel bir çocuğun gözlerindeki pırıltıları görebilmişlerdir. Cem'cim gittiğin okullar sana meslekten çok daha fazlasını iyi dostları ve arkadaşları sağlarsa başarılı olmuşsun demektir. Başkomutanımızın heykeli olan ve toprağı kazsan sanat fışkıran İzmir'den JCI Türkiye'nin en başarılı 10 gencinden "kültürel kategori"de birinci oldun. Senfoni orkestrasında ilk solist olarak tarihe geçen bir otizmli oldun. "Dil becerisi yoktur" denilen otizmi aşıp üniversitede İngilizce öğrenmeye çalışıyorsun ve 3 enstrümanda keman, piyano ve perküsyon dersi gören tek öğrencisin. Bunlara rağmen nasıl mütevazı kalabiliyorsun? Aslında bizim senden öğrenmemiz gereken pek çok şey var. Değerli hocan Mehmet Yasemin Hoca'ya göre ise de, "çatır çatır çalıyorsun, sen gerçek bir müzisyensin." Attığın kahkahaların hiç eksilmemesi dileklerimle... Son sözüm Aydın Boysan'dan, "Hayatımın her karesi benimdir, Onu seviyorum, hiçbir saniyesini değişemem." Serra Onak'tan Zeynep'e Özel ve güzel kızıma... Geçen yıllara bakınca bir tek şunu düşünüyorum. Biz Zeynep'le beraber boş bir tuvale bir tablo çizdik. İmzalarımızı attık. Ve şimdi, seyrediyoruz. Çok uzun yıllar Allah'ın yardımıyla bu tabloyu çizip, içini boyarken, ikimiz de ressam olmadığımız için çok zorluklar yaşadık. Belki birçok defalar renklerin uyumunu sağlayamadık... Aldığımız tıbbi destekler, eğitmenler, öğretmenler ve sevgili babamızın her ikimizi ayrı ayrı kucaklaması, bize gösterdiği sevgi, şevkat ve anlayışla zorlukları aştık. Zeynep'in hayattan tek istediği şey SEVGİ... Rahmetli annem ve babam onu öyle büyük bir sevgi ve ilgiyle büyüttüler ki, bence bu geldiğimiz güzel günlerde o sevginin çok emeği var. Zeynep'in bu yıl 38. doğum gününü kutladık. O şimdi yuvasında anne ve babasıyla çok mutlu bir genç hanım... Benim gibi, özel evlatlara sahip tüm annelere, "Ne mutlu bizlere ki zoru başarabilmek için varolmuşuz... Allah'ın seçimiyle böylesine güzel ve eşsiz çocukların anneleri olmuşuz... Tüm annelerin günü kutlu olsun" diyorum

14 Haziran 2013 Cuma

Karrdeşim ve Ben GÜLSER VARDARCI ikiz anneleriyiz biz

Kardeşim ve Ben Yazar: Ana Peri Tarih: 01 Ocak 2012 Kategori:İkizlerle Yaşam Yorum yap KARDEŞİM ve BEN Psk. Gülser Vardarcı Gülser Vardarcı’nın Özgeçmişi: Gülser Vardarcı 10 yaşındayken, 4 yaşındaki kardeşine otizm tanısı konmuştur. Yıllarca aile olarak bu sorunla mücadele etmişlerdir. Kardeşini tedavi etmek amacıyla ailesiyle birlikte Amerika ve İsrail’e gittiler. Orada uygulanan terapilere aktif olarak katılmıştır. Kardeşi 10 yaşındayken müzik yeteneğini keşfetmiş ve 5 yıl boyunca onu bateri derslerine götürmüştür. 2 Mart 2004 yılında kardeşi, Cem Vardarcı, Manisa Ves Cafe’de Haluk Levent’in konserinde provasız bateri çalmıştır. Yurt dışında öğrendikleri terapi tekniklerini evde annesiyle birlikte Cem’e uygulamışlardır. Otizmden 2001 yılından itibaren iyileşen Cem basında çokça yer almış, iyileşme haberi birçok aileye ışık tutmuştur. Şuanda Cem, Ümran Baradan Anadolu ve Güzel Sanatlar Lisesi’nde müzik eğitimi almakta ve 5 tane enstrümanı kulaktan çalabilmektedir. Gülser Vardarcı İzmir Özel Tevfik Fikret Lisesi’nde Fransızca eğitimi aldıktan sonra, Ege Üniversitesi Psikoloji Bölümüne girmiştir. Çalışmalarını ve stajlarını, otizm, dikkat eksikliği ve hiperaktivite, öğrenme güçlüğü üzerine yaptıktan sonra “Duyusal Bütünleme Bozukluğu ve Otizm” başlıklı lisans tezini yazmıştır. Bu tez sayesinde 2005 yılında Koç Üniversitesi’nde Gelişim Psikoloji Yüksek Lisans derslerini alıp, İstanbul’da da bu alanda çalışan önemli Özel Eğitim ve Psikolojik Danışmanlık merkezlerini gözlemlemiştir. 2006 yılının Kasım ayında Washington DC, A.B.D’de “Otizm ve Yerde Oyun terapisi” konulu Uluslararası bir konferansa katılmıştır. Daha sonra İzmir’e geri dönmüştür. Şuanda otistik çocuklarla ilgili bir kitap üzerine çalışmakta, otizm tedavisi üzerine bir web sayfası hazırlamakta ve ailelere gönüllü olarak yardım etmektedir. Ayrıca kardeşinin müzik eğitiminde de etkin bir rol oynamaktadır. KARDEŞ İLİŞKİLERİ VE ANNE BABAYA DÜŞEN SORUMLULUKLAR: Kardeş Olma Duygusu: Kardeş sahibi olmak, dünyada yaşanabilecek en güzel duygudur. Ben küçükken anneme “kardeş isterim” diye çok tutturmuştum. 6 yaşımdayken çok güzel, tatlı, gözlerinin içi parlayan bir kardeşim olmuştu. Çok mutluydum hatta ona “Cem” adını ben koydum. Evdeki yalnızlığım bitmişti. Kendi kanımdan olan oyun arkadaşım gelmişti. Ablalık duygum ortaya çıkmaya başlamıştı. Ben anne ve baba sevgisiyle büyüdüğüm için doğduğunda ona duyulan ilgiyi hiç kıskanmadım. Kardeşim onu çok isteyen bir aileye gelmişti. Cem 4 yaşındayken, onun otistik olduğunu öğrendiğimizde aile içi karmaşa yaşadık. Her ailenin başlarda yaşadığı reddetme, durumu kabullenmeme, doktorlara inanmama, pişmanlık, üzüntü gibi duygular yaşadık. Benim bu durumu algılamam, davranışlarımı kardeşime göre ayarlamam gerektiğini anlamam uzun zamanımı aldı. Ailemin gerginliği bana da yansıyordu. Cem çok zor uyuyan ve uyudu mu en ufak sesten uyanan bir çocuktu. Annem o uyusun diye hep yanında yatardı. Ben okula giderken sabahları erken kalkar, hiç ses çıkarmadan giyinir parmak ucunda yürüyerek evden çıkardım. Hayatımızı sürekli ona göre ayarlamak durumunda kalmıştık. Annem ve babam sinemaya veya yemeğe gittiği zaman, ben kardeşimle ve kuzenimle evde kalırdım. Kardeşim hep “Anneler ne zaman gelecek?” diye sorardı. Sanki kapıdan gittiklerinde bir daha gelmeyecekler sanırdı. Onu oyalamak benim için hem çok zevkliydi, çünkü bir şekilde onu sevindirmeyi onunla iletişim kurmayı seviyordum, hem de çok yorucuydu çünkü bir takım ritüelleri vardı, çabuk huysuzlanıyordu ve sürekli anne-babamı tutturuyordu. Cem’in konuşması 2 yaşındayken başladı, ama bir bıçakla kesilir gibi sustu. Tüm isteklerini ya bağırarak ya çığlık atarak ya da bunun gibi rahatsız edici ifadelerle dile getirirdi. Onu anlamamız çok zor oluyordu. Ağladığı zaman onu mutlu etmek için elinden tutar, odasına götürür ve tüm oyuncaklarını önüne dökerdim. Bir anda gözlerinin içi gülerdi ama her zaman işe yarayan bir yöntem değildi. Bazen komşunun oğlu gelirdi, oyunlar oynardık, Cem elinin ayarını bilmezdi, çocuğun canını acıtırdı ve tabi komşunun çocuğu sinirlenirdi, ben de kardeşimi korurdum. İlerleyen zamanda annem tedavi için doktorlara ve terapistlere yöneldi. Cem davranış problemleri sergiliyordu, ben evde genelde ikinci plana atılmıştım. Kardeşimin buna ihtiyacı olduğunu anlayabiliyordum, tabi çocukluğumdan olsa gerek ki bir gün kızmışım ve Cem’e “annemi benden çaldın” demişim. Çünkü annem hep telefonda birilerine Cem’in durumunu anlatıyordu, ya da meşguldü ve benim onunla konuşmam uzun seneler hep ertelendi. Babam çok iyi bir babadır, bana yaptığı babalığı hiçbir baba kızına yapmamıştır. Annem Cem’le meşgulken o da beni alır sinemaya götürür, benimle oyunlar oynar beni eğlendirirdi. Ben babamla geçen vakitlerden hep çok hoşlandım. Annemi ise hep özledim… Allahtan annemle 6 yaşıma kadar doya doya birlikte olduk. Daha sonra kardeşimin hastalığı çıkıncaya kadar da annem hep yanımdaydı. Aslında hala yanımdadır, gölge gibi bir güç hissederim arkamda. Bizim annelerimiz anaç, çocukları için herşeyi yapabilen anneler olduğundan, benim annem kardeşimi iyileştirmek için kendini seferber etti. Bu yüzden kaliteli bir anne-kız ilişkimiz olamıyordu haliyle… İşte evde problemli bir kardeşiniz varsa anne babanızla olan ilişkinizden daha çok fedakârlık yapmanız gerekir… Cem tedavi olurken, ben bir yandan okudum, evde terapiler uygulandığından annem beni hep kurslara gönderdi. Birçok kursa gittim. Mükemmel olma yolunda yetişiyordum. Ama tabi hiç kimse mükemmel değildir. Bu konuda annemle çok tartışırdık. Kardeşimdeki problemleri kapatmak için üzerimde “sen mükemmel ol” baskısı vardı. Cem üzücü bir şey yaptığında hemen affediliyordu ama ben bir hata yaptığımda -örneğin dersler zayıf geldi veya benimle ilgili bir şikayet geldi- annem yataklara düşüyor, babam mahvoluyor, hiçbir hatamı kabul etmiyorlardı. Bu durum normal olan çocuğu çok kahreden bir durumdur. Ben kendimi kurslarla geliştirirken, İsrail’den öğrendiğimiz ve evde uyguladığımız terapi de işe yarıyordu. Cem gittikçe daha iyileşti, kendini ifade etmeye, davranışlarını düzeltmeye başladı. Cem 10 yaşındayken onun ritim yeteneğini keşfettim, her hafta rutin bir abla-kardeş aktivitemiz olsun diye (terapisti onunla her hafta bir aktivite yapmamı söylemişti) onu haftada iki kere bateri dersi almaya götürdüm. 5 yıl süren dersler sonrasında, Cem müzikte çok iyi yerlere gelebileceğini gösterdi. Haluk Levent’in arkasında çaldığı zamanki mutluluğum, çektiğim tüm sıkıntılara değdi. Geçen seneler içinde, benim psikoloji okumam, annemi, babamı çevremi ve evde yaşadığımız durumu anlamama çok yardımcı oldu. Aslında psikoloji okumak en çok istediğim bölüm değildi. 10 senelik resim eğitimi almıştım ve endüstriyel tasarım veya iç mimarlık okumak istiyordum. Türkiye’nin bir gerçeği her gencin istediği mesleği okuyamamasıdır. Ben psikolojiyi kazandığımda başta istemedim ancak okudukça sevdim, sevdikçe anladım. Çalışmalarımı da otizm ve kardeşimin problemlerine doğru yönlendirdim. Kendimi anlatmamın sebebi, bizim yaşadıklarımızı çoğu ailede görmemdir. Çoğu aile benzer süreçlerden geçmiştir. Eminim ki çoğu abla, ağabey veya kardeş, sorunlu kardeşi hakkında çok karmaşık duygular hissetmiştir. Hem çok sevip hem kızmak, sinir olmak, üzülmek, endişe etmek, utanmak, gurur duymak, daha duyarlı olmak… gibi bir çok duygu arasında kalmıştır. Kardeşimi çok severim, ama ödevlerimin üzerini karaladığında, bir oyuncağımı kırdığında, en sevdiğim posterlerimi yırttığında, sözümü dinlemediğinde, yolda birlikte yürürken ona buna çarptığında, arkadaşlarıma uygunsuz bir hareket yaptığında çaresiz kalıyordum. İstemeden yaptığını biliyordum, ama insanın elinde değil ki kızmamak… Bir yandan da oyun oynadığımızda o güzel kahkalarını duyduğumda, uyurken o melek yüzünü gördüğümde, bana gelip sevgisini gösterdiğinde, bir işi birlikte başardığımızda, eğlendiğimizde… o anlarda iyi ki Cem benim kardeşim dedim. Okumayı yazmayı 8 yaşında söktüğü zaman, sevincimden hüngür hüngür ağlamıştım. Lisedeyken bir arkadaşım “Cem şu anda olmasa daha mutlu olacaksın, ailenin daha çok tadını çıkaracaksın” demişti. O arkadaşımla bir gün konuşmadım. Cem’in olmaması beni mahvederdi. İnsanın problemli bir kardeşinin olmasının dezavantajları olduğu gibi avantajları da var. Hem insan her koşula alışıyor. Biz de bir ümitle Cem’i iyileştirmeye çok büyük çaba sarf ettik, inandık, inanılması zor zamanlar geçirdik, aile bireylerimizden her biri kendi hayatından fedakârlıklar yaptı, en çoğunu annem yaptı ve nihayet Cem iyileşti. Allahtan daha güzel bir hediye düşünemiyorum. Şu ana kadar paylaştıklarım, bizim hikâyemizin benim penceremden görünüşünün bir kısmıydı. Cem Vardarcı’nın iyileşme hikayesinin tümü basında çok yer aldı, oradan da takip edebilirsiniz. En son yayımlanan haberi 18 Nisan 2007 Star gazetesindedir. Tedavisini ve yaşadıklarımızı en güzel anlatan hikaye ise 2006 Şubat Ayında basılan Form Santé dergisinden ve web sayfasından ulaşabilirsiniz. Psk. Gülser Vardarcı Cem’in haberiyle ilgili Web sayfa linkleri: http://www.formsante.com.tr/dogal_terapiler/00968/ http://www.stargazete.com/index.asp?haberID=118081 http://www.yeniasir.com.tr/ya2006/05/11/index.php3?kat=sarma&sayfa=sar2&bolum=guide http://arsiv.sabah.com.tr/2001/09/25/g02.html UYARI! Bu uzman görüşünün bütün hakları www.ikizanneleriyiz.biz’e aittir. İzinsiz ve kaynak gösterilmeksizin tamamının ya da bir kısmının kopyalanması, içeriğinden alıntı yapılması yasaktır. Yasal işlemler için Yasal Uyarı’yı tıklayınız.

Gülser Vardarcı Bölge Rotaract Temsilcisi 2012-13

R KO KAMARALAR KO Değerli Rotaract Dostlarım, 12. senemi doldurduğum Rotaract hayatımda son dönemimi BRT görevi ile taçlandırmış olmanın gururu ve sevinci içerisindeyim. Unutulmaz bir dönemi geride bırakıp, 41 Rotaract kulübü ile birbirinden başarılı projelerle üstün bir performans yakaladık. Çok yorulduk, çok güzel işler başardık ve birçok yeni Rotaract dostu aramıza kazandık. Bu yolda benimle çalışan tüm başkanlarıma ve bölge görevlilerime ve siz değerli Rotaratörlere ayrı ayrı teşekkür ederim. Bölgemizin en önemli etkinliklerinden biri olarak gördüğüm döneme veda niteliğindeki Konferans 2013’ü bu dönem Dokuz Eylül Rotaract Kulübü’nün ev sahipliğinde sürprizlerle dolu geçireceğiz. Dokuz Eylül Rotaract ekibi yelkenleri açıyor ve yeni rotamızı çiziyor. “Bir ilk” yaratıp Bordum’da Turgutreis Yasmin Resort Otel’de başarılara açacakları bir araya getirecekler. Başkanım Duygu Akdere ve Konferans Komite Başkanım Burtay Baştufan öncülüğünde harikalar yaratmak için çalışan bu takıma müthiş ekip ruhu için şimdiden teşekkür ediyorum. 2012-2013 dönemini UR Başkanı Sakuji Tanaka ve Guvernörümüz Güneş Ertaş’ın ortak teması “Hizmet Yoluyla Barış” diyerek, dönem içerisinde gerçekleştirdiğimiz her başarılı projeyi bu temayı hissederek geçirdik. 24-25-26 Mayıs tarihlerinde gerçekleşecek Konferans 2013 ile “Rotary ile Yaşamları Değiştir” sloganı ile Rana Kesken BRT’mize ve yeni ekibine bayrağı teslim edeceğiz. Umuyorum ki yaşadığımız dönemde Rotaract olmanın gururunu sizlere hissettirebilmişizdir. Bizler, Dokuz Eylül Rotaract ailesi ve bölge ekibimle sizleri Bodrum’da “Yelken Açmaya” Konferans 2013’e bekliyoruz. Rotaract Sevgi ve Saygılarımla; Gülser Vardarcı Bölge Rotaract Temsilcisi 2012-13