6 Aralık 2010 Pazartesi

ÇOCUK EĞİTİMİNDE ANNENİN ÖNEMİ

14 Haziran 2007

ÇOCUK EĞİTİMİNDE ANNENİN ÖNEMİ
Eğitim; insanın düşünce ve davranışlarında amaçlı olarak istenilen yönde bir değişiklik gerçekleştirme sürecidir.Bu süreç canlının oluşumundan ölümüne kadar devam eder.

Eğitimin uzun bir süreç olduğunu göze alırsak, bu süreç içerisinde eğitime, dolayısıyla da bireye etki eden olay ve kişileri incelemek gerekir.Bunlar; bireyin ailesi,arkadaşları, öğretmenleri,gitmiş olduğu okul,izlemiş olduğu televizyon,okumuş olduğu kitaplar vb. gibi fiziki ve toplumsal öğelerdir.Bu öğeler arasında bireye en çok etki edeni ise şüphesiz ki ailedir.

Günümüz pedagojisi eğitiminin anne karnında başladığını söyler.Bundan dolayı annenin hamilelik döneminde yedikleri ve içtikleri,bulunduğu ortam,aldığı nefes,kullandığı ilaçlar,bu dönemde yaşamında meydana gelen acı-tatlı olaylar anne karnındaki yavrunun kişiliğini ve terbiyesini şekillendirir.

Eğitim sürecini bazı basamaklara ayıracak olursak -erken çocukluk eğitimi,ergen eğitimi vb. gibi- bunlar içinde en göze çarpanı çocuk eğitimidir.Çünkü bu basamak, eğitimin ilk durağıdır ve bireye diğer basamaklara geçebilmesi açısından bir dayanak oluşturur.Bu basamakta öğrenilen bilgiler ve kazanılan davranışlar tüm hayatı şekillendirmede etkilidir.Peki bireyin yaşamını bu derece etkileyen çocuk eğitiminin en önemli öğesi nedir?Şimdi hep birlikte bu sorunun yanıtını bulalım isterseniz.

Her çocuk ayrı bir dünyadır.Çocuk yetiştirmek ise en kutsal,en büyük,en zor ve hayat boyu devam eden önemli bir sanattır.Daha çocuk doğmadan kafalarda bir çok soru işareti oluşur.”Kız mı erkek mi olacak?Sağlıklı doğup büyüyecek mi?Hayatta başarılı olacak mı?“ gibi yüzlerce soru ile çocuğun doğumu beklenilmeye başlanır.

Bütün bu soruların ve bilinmeyenlerin yanında aslında en önemli olanı çocuğun psikososyal gelişimini ve kişilik gelişimini doğru yönlendirebilmektir.Çünkü bu görevin tam ve eksiksiz olarak yapılması her açıdan önemli ve bir çok yönden de zordur.Her ne kadar ebeveynlerden, doğuştan ve genetik olarak alınan özellikler olmasına karşın,her çocuğun ayrı bir fiziksel yapısı,kişilik özelliği,davranış şekilleri,anlayışı,zekası ve ruhsal gelişimi vardır.Bütün bu özellikler aile ortamı ve devamlı değişen çevre şartları ile etkileşince ortaya bir çok yönü ile ebeveynlerden farklı bir birey ortaya çıkmaktadır.

Çocuk eğitiminde çocuğu gerektiği şekilde yetiştirmek ve topluma hazırlayabilmek, hayatın ilk gününden itibaren çocuk ile ilgilenmeyi,onun ile karşılıklı etkileşime girmeyi,ona değer vermeyi,ona vakit ayırmayı,onun bakım,beslenme ve korumasını sağlamayı,sevgi ihtiyacına karşılık vermeyi gerektirir.Günün her anını çocuğuyla birlikte geçiren anne,bu sayılan özelliklerin hepsini yerine getirerek, çocuğun eğitiminde aktif olarak rol oynar.Hamilelikle birlikte anne karnında başlayan eğitim süreci, doğumdan sonra yine ilk eğitimci olan annenin çocuk üzerindeki etkileşimleriyle gelişerek devam eder.

Çocuk eğitiminde en önemli ve kritik dönem 0-3 yaş arasını kapsar.Bu yaş aralığında çocuğun zihinsel gelişimi neredeyse %80 oranında tamamlanır.Zihinsel gelişimin büyük bir hızla geliştiği bu dönemde çocuğun en büyük destekçisi ve yardımcısı hiç şüphesiz ki annedir.Anne,çocuğunun bakımını üstlenip,her türlü ihtiyacını karşıladığı gibi,onu deneyimleriyle eğitir ve sevgisiyle topluma yararlı bir birey haline getirir.Çünkü beynin beslenmesi için oksijen ve şeker dışında başka beslenme kaynaklarına da ihtiyacı vardır. Bu kaynaklar bebeğin bedeninin dışında, yakın çevresinden gelen 5 duyu organı kanalı ile bilgi ve deneyim sunan ses, ışık, koku ve dokunuştur.Annenin yardımlarıyla edinilen deneyimler zihinde uygun yerlere kaydedilerek öğrenilmiş davranışlara dönüştürülür.Örneğin; küçük bir kız çocuğunun bir sincap gördüğü zaman onu yavru bir kedi olarak adlandırdığını düşünelim.Çocuk her sincap gördüğünde ona “kedi” diye seslenir,annesi de “Hayır,o bir sincap.” der ve çocuk görmüş olduğu hayvanın kedi değil de sincap olduğunu öğrenir.Bu yeni kavramı zihninde özümser.Nesnelerin,taşıtların,hayvanların vb. her türlü kavramın adını annenin desteğiyle öğrenir.Dil gelişiminin çok hızlı olduğu bu dönemde anne-çocuk arasındaki diyaloglar çocuğun dil gelişimine olumlu katkı sağlar.Gelişim psikologlarından Piaget’e ve Vygotsky’e göre de durum böyledir.Onlara göre dil gelişimi ve beceriler çocuğun çevresiyle yaptığı etkileşimler sayesinde gelişir ve bu etkileşimlerin en önemlileri anne ile gerçekleştirilir.

Bu dönemde “sosyal referans alma” denilen olay görülür.Çocuk yaptığı davranışlarda annenin onayını almayı bekler.Annenin onayını ve desteğini alan çocuğun kendine olan güveni artar ve yapmış olduğu davranışı alışkanlık haline getirebilir.Çocuğun bu özelliği ondan istendik yönde davranış geliştirmesi için kullanılabilir ve çocuğa istenilen davranış biçimleri kazandırılabilir.

0-3 yaş döneminde kişilik gelişiminin de büyük bir kısmı tamamlanır.Erikson, kişilik gelişimini 8 temel döneme ayırarak incelemiştir.Bu dönemlerin büyük bir kısmında anne, aktif olarak eğitici rolünü üstlenmeye devam eder.

Bu dönemlerden ilki ve de en önemlisi “Temel Güvene Karşı Güvensizlik” dönemidir ve 0-1 yaş aralığında görülür. Bu dönemde anne emzirme aracılığı ile bebekle özel bir bağ kurar.Annenin bebeği bekletmeden beslemesi,beslenme sırasında bebeğini tutuş tarzı vb. gibi durumlar bu bağın kuvvetlenmesinde etkilidir.Erikson, annenin bakım sırasındaki tutumunun, temel güvene karşı güvensizlik çatışmasını olumlu yönde etkileyeceğini savunur.Çünkü, güven hisseden bebek,gereksinimlerinin karşılanacağı ve isteklerinin yerine getirileceği inancını taşır.Dünyayı iyi ve mutluluk veren bir yer olarak algılar ve dış dünyaya açılmada,dünyayı tanıma,araştırma ve incelemede daha girişken olur.Annenin tutumu çocuğu, kendiyle barışık,güven duygusu yüksek ve araştırmacı bir birey yapar.

Diğer bir önemli dönem ise “Özgürlüğe Karşı Utanç ve Korku” dönemidir ve 1-3 yaş aralığında görülür. Bu dönemde çocuk, diğer insanlarla iletişime geçmeye ve anne ile olan fiziksel yakınlığını giderek azaltmaya başlar.Bu dönem çocukları her şeyi kendisi yapmak,denemek,ellemek,görmek,hissetmek ve tatmak isterler.Engellendikleri zamansa çok kızarlar.Çocuk kendi başına yürümek,yemek yemek ve giyinmek ister ve böylece kendi dünyasının sınırlarını genişletmeye çalışır.

Bu dönemde annenin tutumları çocuk açısından büyük önem taşır. Örneğin; çocuk, kaşıkla yemek isterken yiyeceği dökebilir.Bu durumda anne ona destek olursa ve ona yapabileceğine dair güven verirse,çocuk bu alandaki girişimlerine devam eder.Her alanda destek gören çocuk kendine güvenli ve girişken bir birey olarak yetişir.

Annenin desteğinin ön planda olduğu bu dönemin diğer bir özelliği de tuvalet eğitiminin bu yaşlar arasında veriliyor olmasıdır. Annenin anlayışlı ve destekçi tutumu ile tuvaletini haber vermeyi ve tutmasını öğrenen çocuk,çevreden büyük ilgi görür ve ödüllendirilir.Böylece çocuğun çevreye duyduğu güven duygusu pekişir ve çocuk daha girişken davranmaya başlar.

Örneklerden de anlaşılacağı gibi annenin çocuk yetiştirmedeki tutumları çocuğun kişiliğini olumlu yönde etkileyen ve geliştiren faktörlerdendir.

Çocuk gelişimi süreçlerinin ve çocuğun ruhsal ihtiyaçlarının tanınıp bilinmesi ve bu süreçlerde annenin rolünün açıklığa kavuşturulması özellikle erken çocukluk eğitimi için annenin eğitilmesinin önemini ve zorunluluğunu ortaya koyar. İşte bu noktada AÇEV tarafından başlatılan ve Milli Eğitim Bakanlığı tarafından sürdürülen Anne Çocuk Eğitim Programını örnek verebiliriz. Çocuklara anneler yoluyla ulaşmayı hedefleyen bu program, 1982-1991 yılları arasında uygulanan "Erken Destek Araştıma Projesi"nin verileri ışığında; Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı, Prof. Dr. Sevda Bekman, Prof. Dr. Diane Sunar tarafından geliştirilmiş ve AÇEV bünyesinde yaygın uygulama fırsatı bulmuştur.

Anne Çocuk Eğitim Programı;

• Anne Destek Programı
• Kadın Üreme Sağlığı ve Aile Planlaması
• Zihinsel Eğitim Programı (ZEP) dan oluşmaktadır.

Programların temel amacı çocuk yetiştirmede temel unsur olan anneye, çocuğun bilişsel ve psikososyal becerilerini doğru yönlendirmesi açısından destek olmaktır.Özellikle düşük sosyo-ekonomik koşullara sahip annelere ve çocuklarına ulaşmayı hedefleyen program, çocuğun bilişsel,sosyal ve duygusal gelişiminde etkin rol oynayıcı olan annenin,eğitimdeki rolünü pekiştirir.Çocuğunu destekleyen,sürekli sorular sorarak araştırmaya teşvik eden ve yol gösteren anne Vygotsky’in “Potansiyel Gelişimi Alanı” teorisini desteklemiş olur.Potansiyel Gelişimi Alanı; çocuğun çevresinden etkilenerek öğrenimi gerçekleştirme durumudur.Bu durumu programa katılan bir annenin satırları şu şekilde desteklemektedir:

“Çocuğumu anaokuluna veremediğim için çok üzülüyordum,ama şimdi görüyorum ki bu kurs sayesinde hem çocuğumu eğittim hem de ondan bir çok şey öğrendim.Size verebileceğimiz asıl mükafat ileride sağlıklı,bilinçli,topluma ve ailelerine yararlı insanlar, kendi iç denetimini sağlamış çocuklar yetiştirdiğimizde olacak.”

Bu satırlardan da anlaşılacağı gibi annenin göstermiş olduğu sabır,şefkat ve de ilgiyle çocuk en güzel şekilde eğitilir.Çocuğa sevgiyle birlikte öğretilen ahlâki,sosyal ve evrensel değerler, çocuk tarafından içselleştirilir ve eğitim sürecinde uygulanır.

Bu konudaki en güzel örnek otistik çocuğunu sabır ve ilgiyle eğitip,sağlıklı bir birey olarak yaşama döndüren annenin öyküsüdür.14 yaşında bir çocuğa sahip olan anne Gülçin Vardarcı, düzenlenen bir söyleşide şu satırları söyleyerek anne sevgisinin çocuk eğitiminde ne derece önemli bir unsur olduğunu vurgulamıştır.

“Ben oğlumu kutsal anne sevgisiyle normal yaşama döndürdüm. 10 yıl süren bu mücadelemde oğluma eğitimi sevgi ve şefkatle vermeye çalıştım.”

Tüm bu bilgiler ışığında şunu söylemek gerekir ki, anne-çocuk ilişkisinin kendine has evrensel tabiatı ve dokusu asla taklit edilemez ve bu yüzden hiçbir kurum anne konumunu üstlenemez.Bilgi ve deneyimleriyle her anında yanında olarak çocuğunu en güzel şekilde yetiştiren ve hayata hazırlayan anne,çocuğun hayatındaki ilk öğretmenidir.Onun her türlü fiziki ve ruhsal ihtiyacı annesi tarafından sağlanır.Anne desteğini alarak büyüyen çocuk, sağlıklı,mutlu ve huzurlu bir birey olarak yetişir ve topluma katılır.

Şu satırlar annenin eğitimindeki önemini çok güzel ifade etmektedir:

“İnsanın en birinci üstadı ve tesirli muallimi onun validesidir.Ben bu seksen sene ömrümde seksen bin zatlardan ders aldığım halde kasem ediyorum ki,en esaslı ve sarsılmaz ve her vakit bana dersini tazeler gibi merhum validemden aldığım telkinat ve manevî derslerdir ki, o dersler fıtratımda, adeta maddî vücudumda çekirdekler hükmünde yerleşmiş.Sair derslerimin o çekirdekler üzerine

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder