25 Ocak 2011 Salı

ÖZÜRLÜ ÇOCUKLAR VE SORUNLARI

ÖZÜRLÜ ÇOCUKLAR VE SORUNLARI

Özürlü çocuklar, bütün dünya ülkelerinde olduğu gibi de önemli ülkemizde bir sorundur.
Tüm anne babalar, daha çocukları doğmadan düşüncelerinde hayali bir çocuk geliştirirler.
Hiçbir anne baba özürlü çocuk düşlemez ve istemez.

Şanssızlık sonucu özürlü bir çocuğa sahip olan anne babaların çoğu, çocuk dünyaya geldikten ve hastalığı teşhis edildikten sonra bu durumu kolay kolay kabullenemezler, olayı görmezliğe anlamazlığa gelir,reddederler ve gerçeklere gözlerini kaparlar.
Daha sonra geçmişe dönerek çocukları ile ilgili basit sorunları büyütürler.
"çok ağlamıştım","düşürmüştüm","sevmediği için şu mamayı vermemiştim" gibi sorun dahi olmayacak ve hastalık yaratmayacak
durumları için için düşünerek,kendince mantık ilişkileri kurarak, derin bir suçluluk duygusuna kapılırlar; bu duygular içerisinde mutsuz ve tedirgin olurlar.

Zaten bu konularda başvurulacak merkezlerin kısıtlı olması nedeniyle aileler inançlarına, ekonomik düzeylerine,kültürlerine göre (üfürükçüler de dahil olmak üzere) duydukları her yere giderler.
Bu durum hem aileyi hem de çocuğu yıpratır.

Böyle anne babalar evdeki diğer çocuklarının tepkilerini çekecek kadar, özürlü çocuğun üzerine düşerler, kendilerini bu çocuklarına adarlar ve beklentileri olmadan maddi manevi özveride bulunurlar.
Böylece de aşırı kollayıcı, koruyucu anne babalar olup çıkarlar.
Bu türden davranışlar, yapabilecekleri zaten KISITLI olan özürlü çocuğu iyice kısıtlar;çocuğun kendisini güçsüz ve çaresiz hissetmesine, anne babaya bağımlılığının daha da artmasına yol açar.
Ayrıca çocuk çevreden itildiğini, yaşıtlarına uyamadığını gördükçe evden ayrılmak istemez.
Özürlü çocuk,kendisinin diğer çocuklardan farklı olduğunu önceleri bilemez,ancak yaşı ilerledikçe durumunun farkına varır.
Bunun sonucunda psikolojik etkilenmeler ve toplumsal baskı başlar.
Kendisinin diğer çocuklara benzemediğini anlayınca sıkılma ve utanma dönemine girer
İşte bu aşamada, toplum ve ailenin tutumu, davranışları,çocuğa ve özrüne bakış açıları büyük önem taşır.
Özürlü çocuğa yaklaşımda yapılan temel hata; çocuğun YAPABİLECEKLERİ üzerinde durulması gerekirken, yapamadıkları üzerinde durulmasıdır.
Toplumdaki bireylerin tutumu, Çocuğun kendine ve özrüne tutumunu belirler.
Eğer özürlü çocuğa karşı olumlu davranışlar geliştirir ve bilinçli davranırsak yaşamdan haz duyarlar.
Bu tür çocuklara yapabileceğimiz en olumlu yaklaşım, gelişim alanlarının düzeyini saptayıp o yönde geliştirmektir.
Sosyal ve duyusal gelişim açısından ilişki kurabileceği ortamlar sağlanmalı, mümkün olduğu kadar bağımlı durumdan çıkarılmaya çalışılmalı; günlük davranışları, öz bakım, özgüven çabaları desteklenmelidir.
Aşırı koruyucu davranılmamalı, hoşgörü sınırının dozu dengeli olmalı,ilgilenmek zannedilerek çok yoğun ve gereksiz bilgiler verilmemelidir.

Toplum bireyleri, kendilerine özürlü çocuklar ve insanlarla ilgili yeterli eğitim ve bilinç verilmediğinden, özürlülere içlerinden geldiği gibi eğitilmemiş duyguları ile bakarlar.
Bu daha çok merak ve acıma şeklindedir.
Böyle bir bakış açısı aileleri ve özürlü insanları içe kapanıklığa iter.

Bir toplumun düzeyi kendini oluşturan bireylerin kişisel yeteneklerini değerlendirmesiyle ölçülür.Özürlü ve sağlam çocukların eğitim gereksinimleri aynı değerdedir.Her iki kesim içinde eğitim çok gereklidir.Toplumsal nitelikli olan ve insanın gücünü belirleyen eğitim doğumla başlar, ölümle biter.
Ancak özürlü çocuklar için eğitim kurumları yok denecek kadar azdır.
Özürlü çocuğu olan aileler, çocukları dünyaya geldiği andan itibaren, özellikle eğitim yaşı yaklaştıkça ne yapacaklarını bilemezler,çaresizdirler.
Bu çaresizlik duygusu çocuğun yaşı ilerledikçe PANİK haline dönüşür.

Özürlü çocuklara verilen eğitim biçimi özel eğitimdir.
Özel eğitim bu konuda yetişmiş uzmanlar tarafından organize edilir, yönlendirilir.
Özürlü çocukların saptanması en kolay sağlık kurumlarında, hekimlerin önem vermesiyle gerçekleştirilir.
Tanı,uygun yaklaşım,tedavi meslekler ve kurumlar arası koordinasyon ile özel eğitimin başarılması için gerekli adım atılır.
Özel eğitim bir ekip işidir.
Bu ekipte hekim, çocuk gelişim uzmanı, fizyoterapist,psikolog,hemşire,öğretmen mutlaka olmalı ve işbirliği içinde çalışmalıdır.
Bu eğitim grubu içinde hiçbir meslek grubu dominant değildir.

Tüm özürlü çocukların herkes gibi temel motivasyon ve duyguları vardır.
Bu çocuklarda normal çocukların sahip olduğu bütün özelliklere sahiptirler.
Ağlarlar, gülerler,kızarlar sevinirler.
Sevilmek ,anlaşılmak,mutlu olmak kısaca YAŞAMAK isterler.
Dünya güzelliklerinden herkes nasıl yararlanıyorsa, bu çocuklarda aynı haklara sahiptirler.

Sakatlıkları iyileştirme ve düzeltme yöntemlerinden yararlanabilseler, eğitilseler toplumda üretken birey durumuna gelebilirler.
Ayrıca doğum öncesi ve sonrası uygun tıbbi yöntemlerle pek çok sakatlık önlenebilir.
Tüm sakat çocukların %80 inin gelişmekte olan ülkelerde yaşaması kader değildir.
İleri ülkelerde önlenebilen sakatlıklar, gelişmekte olan ülkelerde kalıcı sakatlıklara dönüşmektedir.
Bu çocuklara acıma ile değil,SEVGİ ve BİLİNÇ ile yaklaşmak, sorunun çözümüne atılmış olumlu bir adım olacaktır.
Kişi yapamadığı işin sakatıdır.
Emel Baygöl
Çocuk Gelişim
Eğitim Uzmanı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder