26 Ocak 2011 Çarşamba

Ödüllü resimler

Ödüllü resimler



İZMİR DHA



Bornova Rotaract Kulübü, Kemalpaşa Ümran Baradan Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi’nde ''Küresel Isınma ve Su'' konulu resim yarışması düzenledi. Yarışmaya katılan resimler, 2008 ajandasında toplandı. Başarılı olan eserler ise İzmir Ticaret Odası Sergi Salonu’nda beğeniye sunuldu. Sergi, 8 Şubat’a kadar açık kalacak.







http://www.milliyet.com.tr/2008/02/06/ege/ege13.html


Bornova Rotaract Club organized a drawing competition about “Global Warming and Water” in Kemalpaşa Ümran Baradan Fine Arts High School. The drawings of the contestants are printed in 2008 Calendar. The successful drawings are presented in Izmir Chamber of Commerce Exhibition Center. The exhibition can be seen until 8th of February.

Rotaract’tan İTO’da sergi

http://www.hurriyet.com.tr/ege/8173816.asp
Rotaract’tan İTO’da sergi


Kemalpaşa Ümran Baradan Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi’nde "Küresel Isınma ve Su" konulu resim yarışması düzenleyen Bornova Rotaract Kulübü yarışmaya katılan resimleri 2008 ajandası olacak şekilde toparladı ve bastırdı.

Rotaract Kulüp üyeleri ayrıca resim yarışmasında başarılı olan eserleri İzmir Ticaret Odası Sergi salonu Zemin katta 8 Şubat’a kadar sergileyerek ziyaretçilerle buluşturacak

Okay Temiz'den Cem Vardarcı'ya mail 2003

Kimden: Okay Temiz [okaytm@okaytemiz.com]
Gönderme tarihi: Çarşamba 21 Mayıs 2003 13:29
Kime: Gülçin Vardarcı
Konu: Ceme çok selamlar

Merhaba Cem.
Senle tanışmak çok güzeldi .
Sana söylediğim gibi İyi müzisyen olmak için çok çok dinlemek '' İyi müzik
dinlemek '' ve de çalışmak , yani antreman yapmak gerekli .
Etrafta çok kötü örnekler var onları dinleme .. Annene çok selamlar ( o
seni çok seviyor .)
İstanbula gelirseniz Ritim atölyesine gelirsin orada beraber çalarız .
Hoşça kalın çok çok sevgiler Okay . GSM :0532 374 90 62

Bostanlı Rotary Fahir Atakoğlu Gülser ve Cem Vardarcı

 
Posted by Picasa

Cem Vardarcı

 
Posted by Picasa

25 Ocak 2011 Salı

Üniversite Sınavına giren ilk otistik

 
Posted by Picasa

Hayata müzikle Tutundu

 
Posted by Picasa

Cem Vardarcı Yaşar Üniversitesinde

 
Posted by Picasa

Cemîn hayat ilacı Müzik

 
Posted by Picasa

Yaşar'ın Cem'i "özel" öğrenci

 
Posted by Picasa

Yaşar'ın özel öğrencisi otizmi müzikle yebiyor

 
Posted by Picasa

Müzik Eğitiminin Çoklu Zekâ Alanlarına Etkisi Ayfer Kocabas

Müzik Eğitiminin Çoklu Zekâ Alanlarına Etkisi Ayfer Kocabas

En genel anlamıyla eğitim, bireyleri belli amaçlara göre yetiştirme süreci ya da 1950’li yıllarda Tyler’in tanımıyla “bireylerin davranış biçimlerini değiştirme süreci” olarak (Fidan,1986) olarak kabul edilmiştir. Ertürk ( 1972) ise eğitimi “bireyin davranışlarında kendi yaşantısı yoluyla ve kasıtlı olarak istendik değiştirme meydana getirme süreci” olarak tanımlamıştır. Okul içinde ve okul dışındaki eğitim süreçlerinin birbirini tamamladığı göz önüne alındığında ise eğitimin kapsamı genişlemekte ve toplumdaki kültürlenme süreci olarak yaygın, örgün ve bireysel bütün öğrenmeleri kapsamaktadır. Çağdaş Eğitim bilim, sanat ve teknik eğitimi kapsar, günün anlayış ve koşulları doğrultusunda bütünlük gösterir. Çağdaş Eğitim’in bir boyutu olan sanat eğitimi görmeyi, işitmeyi, dokunmayı, tad almayı öğreterek yaratıcılık için gerekli olan kişisel duygu ve deneyimleri geliştirir (San, 1985:17). Çünkü yaratıcılık süreci bütün duyuşsal ve düşünsel etkinliklerden, yaşantılardan etkilenir ve etkiler. Sanat eğitimi plastik sanatlar eğitimi, dramatik sanatlar eğitimi ve fonetik sanatlar eğitiminden oluşur. Müzik duygu, tasarım ve izlenimleri belirli bir amaç ve yöntemle, belirli bir güzellik anlayışına göre birleştirilmiş seslerle işleyip anlatan estetik bir bütündür”(Uçan,1997:10). Müziğin en temel öğesi ses olup, sesle birlikte ritim, melodi, tını, armoni, ton, hız ve gürlük öğeleri bütünleşerek bir form içerisinde Hans Eisler’in belirttiği gibi insanın içinde bulunduğu doğal, sosyal ve kültürel öğeleri bazen otomatik olarak çağrıştıran anlatımlar oluşturur (örneğin, asker marşları, ölüm marşları, oyun müzikleri vb). Bu şekilde ortak duygular oluşturarak önceden hazırlıklı olmayan biri bile müziğin etkisiyle bu ortak duyguları paylaşabilir(Fischer,1985:204). Eğitim ve Sanat Eğitimi kapsamında Müzik Eğitimi de bu kültürlenme süreci içinde “ bireye kendi yaşantısı yoluyla amaçlı olarak belirli müziksel davranışlar kazandırma, müziksel davranışlar değiştirme, geliştirme süreci” (Uçan,1997:8) olarak tanımlanmaktadır. Bu süreç müzik eğitiminin şu boyutlarında gerçekleşmektedir.

*Müziksel işitme, okuma yazma eğitimi

*Şarkı söyleme eğitimi,

*Çalgı çalma eğitimi,

*Müzik dinleme eğitimi,

*Müziksel yaratma eğitimi,

*Müziksel bilgi eğitimi,

*Beğeni eğitimi,

*Müziksel duyarlılık eğitimi,

*Müziksel iletişim ve etkileşimde bulunma eğitimi.

Müzik eğitimi genel eğitim içerisinde davranış değiştirme ve geliştirme bakımından önemli ve özgün bir yere sahip bulunmaktadır. Genel kültürlenme süreci içerisinde müzik eğitimi insan ve toplumların gelişimi ve dönüşümü ile birlikte sürekli gelişerek değişmiştir.

Müziğin Çoklu Zekaya Etkileri:

Çoklu zeka kuramını geliştiren Howard Gardner zekayı”bir veya daha fazla kültürel yapıda değeri olan bir ürüne şekil verme ya da problemleri çözme yeteneği” olarak tanımlamıştır (Gardner,1993). Gardner kuramını sözel-dil, mantıksal-matematiksel, görsel-uzaysal, müziksel-ritmik, bedensel-kinestetik, sosyal zeka, içsel zeka olmak üzere önce yedi, daha sonra sekizinci olarak doğacı zekayı (1995) ekleyerek açıklamaya çalışmıştır. Gardner, müziğin eğitimde önemli ve gerekli bir rolü olduğunu, geliştirdiği çoklu zeka teorisinde belirtir. 1997’ de yayınlanan “The Musical Mind” başlıklı makalesinde müziğin diğer zeka alanlarından özel bir zeka alanı olduğunu, diğer zeka alanlarına göre daha duygusal ve kültürel ağırlık taşıdığını bazı insanlara yollarını organize etmede, düşünmede ve çalışmalarında yardım ettiğini ve daha da önemlisi diğer zeka alanlarını da geliştirdiğini belirtmiştir. Günümüzde Çağdaş eğitim yaklaşımları ile yapılan uygulamalı araştırmalar müzik eğitiminin önemini çok yönlü olarak getirmektedir. Bu araştırmalar doğrudan çoklu zeka kuramı uygulamaları gözönüne alınmadan yapılmış olsa bile araştırmacılar sözkonusu zeka alanlarının kapsamı içerisindeki süreçleri derinlemesine incelemişlerdir. Bu araştırmalara çoklu zeka kuramı etkinlikleri boyutunda baktığımızda müzik eğitiminin pek çok zeka alanını geliştirici etkilerini görebiliriz. Bu etkileri aşağıdaki gibi sınıflandırabiliriz.

Müzik Eğitiminin Sözel-Dil Zeka Alanına Etkisi :

Gardner, Fox, Jeffery ve Knowles (1996) tarafından yapılan bir grup araştırmada zenginleştirilmiş, aşamalı, beceriye dayalı müzik programlarına katılan öğrencilerin okuma başarılarının, müzik programına katılmayan öğrencilerden çok daha yüksek olduğu saptanmıştır.1952’ de Hall tarafından yapılan bir çalışmada 278 sekiz dokuzuncu sınıf çocuklarının müziksel geçmişlerine bakılmış, bu çalışmaya göre müzikle çalışan çocukların okuma ve anlamalarında ilerleme olduğu ortaya çıkmıştır. Ramey ve Frances Campbell (1996) tarafından North Carolina Üniversitesinde yapılan bir çalışmada hazırlık sınıfı öğrencilerine şarkılı oyunlar öğretilmiş ve IQ’ larının 10-20 arası yüksek çıktığı, okuma başarılarının yükseldiği gözlenmiştir. Rhode Adası 1996’ da Nature’ de yayınlanan bir yazıda birinci sınıfta müzikle ilgilenen öğrencilerin okuma performanslarında artışın olduğu gözlenmiştir.

Müzik Eğitiminin Mantıksal-Matematiksel Zeka Alanına Etkisi:

Gardner, Fox, Jeffery ve Knowles (1996) tarafından yapılan bir grup araştırmada zenginleştirilmiş, aşamalı, beceriye dayalı müzik programlarına katılan öğrencilerin matematik başarılarının, müzik programına katılmayan öğrencilerden çok daha yüksek olduğu saptanmıştır. Ramey ve Frances Campbell tarafından North Carolina Üniversitesinde yapılan bir çalışmada (bu çalışma Rcaders Digest’ in Ekim 1996 sayısında “You Can Raise Your Child’s IQ” başlığıyla yayınlanmıştır) hazırlık sınıfı öğrencilerine şarkılı oyunlar öğretilmiş ve IQ’ larının 10-20 arası yüksek çıktığı ve matematik sonuçlarının yükseldiği gözlenmiştir. Rhode Adası 1996’ da Nature’ de yayınlanan bir yazıda birinci sınıfta müzikle ilgilenen öğrencilerin matematik performanslarında artışın olduğu gözlenmiştir.

Müzik Eğitiminin Görsel-Uzaysal Zeka Alanına Etkisi :

Frances Rauscher ve Gordan Shaw tarafından Kaliforniya Üniversitesi, Irvine’nde yapılan bir araştırmada günde 30 dakika grup müzik dersi ve 10-15 dakika klavye dersi alan hazırlık okulu öğrencilerin müzik dersi almayanlardan; objeleri bir araya toplama becerileri 0.80 oranında artmıştır. Gardner (1997)’a göre de müzik çocukların yollarını organize etmede, düşünmede, çalışmada yardım eder ve diğer alanlarını da geliştirir.

Müzik Eğitiminin Bedensel- Kinestetik Zeka Alanına Etkisi :

Musica Research Notes in Fall, 1996’ da yapılan bir araştırmaya göre uzun süreli, çalışmalarda müziğin pozitif etkisi vardır. Kodaly metodunun öğretimdeki etkisi araştırılmış ve buna göre bu çalışmaların olduğu müzik programlarındaki öğrencilerin devinişsel ve bilişsel gelişmelerinde oldukça etkili olduğu anlaşılmıştır. Yine yapılan bir araştırmaya göre müzik eğitimi, büyük ve küçük kas gelişimini ve uyumunu sağlar.

Müzik Eğitiminin Sosyal Zeka Alanına Etkisi :

1978’ de Mc Carty, Mc Elfresh, Risce ve Wilson tarafından yapılan bir araştırmaya göre müzikle ilgilenmeye başlayan öğrencilerin okul otobüsündeki davranışlarında değişmeler gözlenmiştir. Colwell ve Davidson tarafından yapılan bir araştırmada ise sanatsal aktivitelerin olduğu Cuma ve Pazartesi günlerinde okula devamsızlık oranında düşüş vardır. Müzik;

*Okul ve toplum çevresine nitelikli yaşam için katkıda bulunur.

*Öğrencilerin kariyer için hazırlanmalarında yardımcı olur ve hobidir.

*Daha çok çalışmaya yönelterek günü yaşanabilir ve ilginç yapar.

*Yaşamı zenginleştirir, diğer geçmiş ve şimdiki kültürler gibi kendi kültürel mirasımızı anlamamızı sağlar.

*Takım çalışmasına teşvik eder.

*Yaşam başarısının habercisidir.

Müzik Eğitiminin İçsel Zeka Alanına Etkisi :

Martha Mead Giles tarafından yapılan araştırmanın sonucuna göre ise müziğin çocukların kendilerini duygusal olarak iyi hissetmelerinde önemli bir yeri vardır. Müzik eğitimi alan çocuklar, müzik eğitimi almayanlara göre kendilerini duygusal olarak daha iyi hissetmektedirler. Tarihsel müzik eğitimi ve müzik terapileri araştırmalarına göre müzik ve müzik eğitiminin insan yaşamında önemli bir yeri vardır. Müzik,

* hayal etme ve yaratmaya yol gösterir, deneyim ve yaratıcılığa katkıda bulunur.

*Canlılık, mükemmellik ve beste yapmak, tatmin edici ve ödüllendirici aktivitelerdir.

* Müzik, duyarlı olmaya katkıda bulunur.

*Disiplin ve kararlılığı barındırır.

*Sevinç ve başarının temel kaynağıdır.

*İnsanlar için telepatik bir yoldur.

*Müzik eğitimi katılımcılıkla ilgili benlik değerine katkıda bulunur.

The New York Times International, Mayıs 1996’ daki bir yazıda Japonya, Kore, Taiwan ve Çin müziğinin eğitimdeki yeri ABD’ ye göre daha önemsenmektedir ve bu ülkelerdeki çocukların müziksel zekada ve sesin perdesini ayarlamada daha iyi olduğu ortaya çıkmıştır. Susan Black “The Musical Mind” yazısında yeni doğan bebeklerin sinirsel mekanizmasının müzik ile geliştiğini belirtmiştir ve bu çalışmanın gösterdiği en önemli veri de erken yaşlarda ve devamlı müzik eğitimi alan çocukların beyin gelişimi ve organizasyon yetilerine müziğin yardım ettiğidir. Langstaff ve Mayer’in yaptığı araştırmanın sonuçlarına göre erken çocukluk yaşlarında müzik eğitiminin müziksel-ritmik zeka gelişimde çok önemli bir yeri vardır.

Rauscher, Shaw, ve Ky (1993) tarafından yapılan bir araştırmaya göre ise on dakika Mozart’ın piyano sonatı K.448 dinleyen kolej öğrencilerinin IQ larında yükselme gözlenmiştir.

İmparatorluk Döneminden Köy Enstitüleri’ne Müzik Eğitimi:

Türkiye’de müzik eğitimi uygulamaları ve programları İmparatorluk Dönemi’nden başlayarak sürekli değişim ve gelişim göstermiştir. İmparatorluk döneminde başlıca sivil ve örgün eğitim kurumları Sıbyan Okulları, Medreseler ve Enderun Okulları idi. Bu dönemde programlarda ayrı bir müzik dersi olmamakla birlikte, ezan, kuran ve ilahilerin kulaktan öğretim yöntemi ve usta-çırak ilişkisi içerisinde dinsel bir müzik eğitimi kapsamında verildiği anlaşılmaktadır (Uçan, 1997:42). Dinsel müzik eğitiminin ağırlıklı olarak verildiği kurumlar tekkeler olup; sıbyan okulları ve medreseler de dini makamlar tarafından yönetilip denetleniyordu. Enderun okulları ise yalnız devleti yöneten yüksek dereceli sivil kadroyu yetiştiren; aynı zamanda beceri eğitimi veren eğitim kurumları idi( Başgöz, Wilson;1968:27). Bu okullarda uygulanan müzik eğitimi dönemin ünlü müzikçileri tarafından meşkhane denilen özel müzik odalarında veriliyordu. Burada eğitim gören öğrencilerin Geleneksel Türk Sanat Müziği kapsamında müzik dersi alması zorunlu olup, özel müzik yeteneği olan kişiler ise mesleki müzik eğitimi türünde ve bir çeşit konservatuar niteliğinde; dinsel olmayan bir müzik eğitimi ile eğitiliyorlardı. Bu bakımdan Enderun Okulları’nın laik okullar olduğu söylenebilir.

Tabılhane, Mehterhane, Muzika-i Humayun askeri-örgün müzik eğitimi kurumları olup, 1826’ da İmparatorluğun öncelikle askeri alanda benimseyerek başlattığı yenileşme hareketleriyle Çoksesli Batı Müziği araç, yöntem ve uygulamaları kendini bu kurumlarda ilk kez göstermeye başlamıştır. Muzika-i Humayun’dan başlayan bu yenileşme ve batılılaşma hareketleri giderek diğer eğitim kurumlarını da etkileyip değiştirmeye başladı (Uçan,1997:42). Bununla birlikte Cumhuriyet Dönemi’nde eğitim kurumlarında gerçekleştirilen ilk önemli değişiklik, 3.03.1924 tarihinde kabul edilen 430 sayılı “Öğretimi Birleştirme Yasası ( Tevhid-i Tedirisat Kanunu) olup bu yasa ile dine dayalı eğitim veren geleneksel eğitim kurumlarına son verilmesi olmuştur. Bu yasa aynı zamanda okullarda verilecek olan müzik eğitiminin de içeriğini belirlemesi bakımından örgün eğitimi sistemi içerisinde önem kazanmaktadır. Yine bu dönemde yapılan en önemli atılımlardan biri ilk kez müzik öğretmeni yetiştirme anlayışının 1924 tarihinde Ankara’da kurulan Musiki Muallim Mektebi’ nin açılmasıyla gerçekleştirilmiş olmasıdır. Musiki Muallim Mektebi 1937-1938 yılına kadar hem müzik öğretmeni yetiştirme, hem de konservatuar niteliğinde müzik sanatçısı yetiştirme işlevini sürdürmüş; bu tarihten başlayarak müzik öğretmeni yetiştirme işlevini, Gazi Orta Muallim Mektebi ve Terbiye Enstitüsü’nde açılan müzik bölümüyle sürdürmüştür. Bunu yanısıra ilkokul öğretmeni yetiştiren İlköğretmen Okulları, Köy Öğretmen Okulları ve Köy Enstitüleri programlarında müzik dersi zorunlu bir ders olarak okutulmuştur. İlk deneyim ve uygulamaları 1937’ ye dayanan, fakat yasal düzenlemesi 17.Nisan.1940’ta yapılan Köy Enstitüleri Sistemi demokratik bir eğitim sistemi olarak sanat eğitimi kapsamında müzik eğitiminde ilkleri uygulamaya sokması bakımından önemli bir ayrıcalık taşımaktadır. Bu bağlamda Köy Enstitülerinin kurucuları Hasan Ali Yücel diğer niteliklerinin yanısısra müzisyen kimliği, İsmail Hakkı Tonguç iş, yaratıcı iş, meslek eğitimi ve sanat eğitimi anlayışları ile bugün bile bizleri yol göstermeye devam etmektedirler.

İsmail Hakkı Tonguç’un Sanat ve Müzik Eğitimi Anlayışı:

Tonguç, Öğretmen Ansiklopedisi ve Pedagoji Sözlüğü’nün sanat eğitimi maddesinde sanat eğitiminin amacı ve önemini şu şekilde açıklamaktadır( Tonguç, 1952).“Çocuğu sanatçı gibi davranabilecek etkinliğe kavuşturmakla, türlü konuları çeşitli vasıtalarla şekillendirme olanağına kavuşulur. Okulda böyle bir durum yaratmanın eğitsel değeri büyüktür. Çocuğun da tıpkı sanatçı gibi içinde saklı duygularını ifade etmek, sanat eserleriyle temasta bulunmak suretiyle güzellik zevkini tadacağı düşünülmektedir. Bu da ancak okulda sanat havası yaratmak, öğrencilere sanat alanında çalışma zemini hazırlamak, sanat eserleriyle temasa geçirmek ve onları sanat eserleriyle etkileşecekleri bir çevre içinde tutmakla mümkündür”. Tonguç, “Sanat Eğitiminin Alanları ve Araçları “ konusundaki görüşlerini;

*Okul Binasının ve Dersliklerin Güzelleştirilmesi

*Güzel Sanatlara Ait Eserlerin İncelenmesi

*Ana Dili ve Yabancı Dil Öğretiminde Öğrencilerin Zevklerinin Geliştirilmesi

*Resim Derslerinde Çocuklara Şekil ve Renk Zevkinin Aşılanması

*Beden Eğitimi Çalışmalarının Öğrencilerini Estetik Zevklerini Geliştirecek Şekle Sokulması

*Elişi Derslerinde Öğrencilere Güzellik ve İş Zevkinin Aşılanması

*Çocuk Temsillerinin Sanat Eğitimi Bakımından Değerlendirilmesi

*Müzikten Yararlanılarak Öğrencilerin Sanat Duygularının Geliştirilmesi başlıklarıyla ortaya koymaktadır. Bu maddeyi “Müzik dersinde ya da ders dışında, öğrencileri tek veya küme halinde müzikle ilgili etkinliklere katmak, okulda sürekli olarak müzikle beslenen bir hava yaratmak ve bunun için radyodan yararlanmak”olarak açıklamaktadır.

Tonguç’un 1952’de Bir Yayınevi tarafından yayınlanan (Kurtuluş;2001:27)“ Öğretmen Ansiklopedisi ve Pedagoji Sözlüğü” kitabında Müzik Öğretimi ile ilgili görüş ve önerilerini şu şekilde açıklamaktadır.”İlk ve orta dereceli okullarda ve öğretmen yetiştiren kurumların programlarında yer alan müzik dersinin amacı çocuğu kendiliğinden etkin kılarak müzikle ilgili yetilerini geliştirmektir. Öğrenciler; şarkı söylemeye, nota yazıp okumaya, basit müzik aletlerinden birini çalmaya, müzik dinlemeye, izlenimlerini ifade etmeye ve kendi buluşlarını açıklamaya alıştırılmalıdır. Çocukların çevrelerinde duydukları sesleri taklit etmelerinden başlanarak o seslerle şarkılardaki seslerin benzerlik ve farklılıklarına dikkatleri çekilmelidir. Müzik dersleri sıkıcı olmaktan çıkarılmalı ve müzik çalışmaları ders dışı zamanlara taşınmalıdır. Çocuk koroları kurulmalı, konserler verilmeli, gramofon ve radyodan yararlanılmalı, çoksesli parçalara geçilmeli, marşlar söylenerek yürünmeli ve çalışılmalı, ritmik danslar ve ulusal oyunlar oynanmalıdır. Çocukta müzik gereksinimi yerleştirilmelidir.”

Tonguç’un iş eğitimi anlayışı ve Köy Enstitüleri uygulamalarına bakıldığında müzik eğitimi ve öğretimi bakımından şu ilklerin gerçekleştiği söylenebilir.

1. Müzik eğitimi ve öğretimi ilk kez yaratıcı iş eğitimi ve meslek eğitimi anlayışına oturtulmuştur. Pragmatizm müzik eğitiminde anlamını kazanarak kullanabilecekleri bir eğitim ve sanat müziği dağarcığı öğretilmiştir.

2. Yaratıcı bireyin özgür birey olduğu düşüncesinden yola çıkılarak Köy Enstitüleri’nin her yerinde öğrenciler müzik etkinliklerinde de özgür ve etkin kılınmışlardır.

3. Müzik öğretiminde İlk kez çalgı zorunluluğu getirilerek müzik eğitiminin diğer boyutları raslantısal seslere bırakılmamıştır( Mf.V,1943:123).

4. Sanat eğitimi anlayışı bütün boyutlarıyla bir bütünlük ve tutarlılık göstermektedir.

5. Yeni kurulmuş olan Devlet Konservatuarı ve Gazi Eğitim Enstitüsü’nde çokseslendirilen Halk Müziği Dağarı Enstitülerdeki öğrenciler tarafından yorumlanmıştır.

6. Ezberci bir müzik eğitimi ve öğretimi yerine uygulamadan kurama, müzikten bilgiye gitme ilkesi bir yöntem olarak uygulanmıştır.

7. Her Enstitüde bugün bile okullarda bulmakta zorlandığımız pek çok çalgı bulundurulmuştur.

8. Öğrencilerin kendi kendilerine kaldıklarında kullanabilecekleri her türlü çalgı çok sayıda alınıp, öğrenciye dağıtılmıştır.

9. Müzik yeteneği olan öğrenciler Yüksek Köy Enstitüsü’ne gönderilerek ilerlemeleri sağlanmıştır.

10. Enstitülerde yaşanan ve yorumlanan müzik halk danslarıyla, tiyatroyla ve diğer sanat dallarıyla bir bütün olarak yakın çevreye sunulmuş ve köyün kültürel olarak canlandırılmasında katkıda bulunulmuştur.

11. Aşık Veysel, gibi kaynak kişilerden yararlanılarak “usta öğreticiler” kavramı bu dönemde müzik eğitiminde anlamını kazanmıştır.

12 Müzik eğitimi ve öğretimi günlük yaşayıştan kopuk değil, Enstitü içinde ve dışında kullanılabilir bir şekilde verilmiştir.

13. Öğrenilen dağarcık öğrencilerin iş motivasyonunu arttırmada en büyük araç olarak kullanılmıştır. Öğrenciler her iş ve etkinliklerinde Enstitüleri simgeleyen Ziraat marşı, Yenice Yolları, Sis Dağı gibi marş ve türküleri müziksel bir kimlik simgesi olarak görmüşlerdir.

14. Yurt dışına müzik eğitimi için gönderilen bestecilerle Konservatuarda görevli müzikçiler (Ruhi Su, Aydın Gün, A.Adnan Saygun, Kemal İlerici) buralarda görevlendirilerek zengin bir sanat ve eğitim müziği kültürünün oluşturulması sağlanmıştır.

15. Demokratik bir sanat müzik eğitimi anlayışı ile herkese zorunlu müzik dersi verilerek müzik eğitiminin çoklu zeka alanlarına katkısından herkesin yararlanması sağlanmıştır.

16. Müzikte dinleme etkinliklerinden yaratmaya estetik duyarlılık müzik eğitiminin bütün boyutlarında gerçekleştirilmiştir.

17. Yöresel ve bölgesel Türk Halk Müziği dağarcığı imece yöntemi ile ( Ör: Hasanoğlan’a, Pulur’a, Arifiye’ye ve diğer Enstitüler’e giden öğrenciler, ekipler kendi yörelerinin türkülerini ve halk oyunlarını öğretip onlarınkini öğrenirdi) bütün Enstitüler’de ulusal bir halk Müziği ve halk oyunları dağarcığı oluşmasını ve yaygınlaşmasını sağlamışlardır.

Sonuç:

Günümüzde zeka kavramı bireylerde varolan bir potansiyel ve değer olarak kabul edilmekte, fırsat ve olanaklara bağlı olarak ortaya çıkmakta ve geliştirilmektedir. Doğuştan getirilen bir takım potansiyeller kültürel değerler ve ön yaşantılar zeka alanlarının ortaya çıkmasında ve gelişmesinde işlev kazanmakta, diğer zeka alanları gibi müziksel zeka bireyleri yetenekli-yeteneksiz ayrımından öteye bireyleri tanımak ve müziksel olarak hangi davranış değişikliği kazandırılabilir görüşünden yola çıkılarak yönlendirilmektedir. Köy Enstitüleri’nde iş içerisinde, iş yoluyla, iş için eğitim anlayışı ve yöntemi bir anlamda sanat eğitimi genelinde, özelde müzik yoluyla, müzik içinde ve müzik için eğitim anlayışının da uygulaması olmuştur. Bu ancak bireye önem veren ve bir değer olarak gören hümanist ve ilerici bir eğitim anlayışıyla gerçekleştirilebilirdi. Köy Enstitüleri insan, demokrasi ve sanat eğitiminin bir bütünsellik içerisinde verildiği özgün eğitim kurumlarıydı. Bu eğitim anlayışı hala günceldir ve aşılamamıştır. Günümüzde çağdaş eğitim arayışlarında temel anlayış bireyin özgürleşmesi ve yaratıcılının geliştirilmesi çabasıdır. Bu anlamda Köy Enstitüleri bir özgürleşme kurumlarıydı. Bu birikimler ve zenginlikler günümüze mutlaka geliştirilerek taşınmalıdır.

KAYNAKÇA

1.Başgöz, İ,Wilson,H.E (1968).Türkiye Cumhuriyetinde Eğitim ve Atatürk, Ankara, Dost Yayınevi

2. Brand, M. (2002). “Fantasıes and Other Romantıcızed Concepts of Music Teaching: A Cross-cultural Study of Chinese and North Amerıcan Musıc Educatıon Students’ Images of Musıc Teaching” International Journal of Music Education .39. [17-30]

3. Conway, C. M. (2000). “The preparation of Teacher-Researchers in Music Education” , Journal of Music Teacher Education, Reston: v.9, i.2, p:22

4.Ertürk, S(1972).Eğitimde Program Geliştirme, Ankara, Hacettepe Üniversitesi Yayınları

5. Fidan, N(1986).Okulda Öğrenme ve Öğretme, Ankara, Kadıoğlu Matbaası

6. Fischer, E(1985).Sanatın Gerekliliği, Ankara, Sevinç Matbaası

7. Gardner, H (1983). Frames of Mind: The Theory of Multiple Intellegence . New York:Basic Books

8. Gardner, H ( 1993). Multiple Intellegence : The Theory in Practice. New York: Basic Books

9. Gardner, Fox, Jeffery, Knowles (1996). “Improves Reading and Math Performance” Nature May:23

10. Hınckley, J. M. (2001). “A Sound Education” Educational Leadership, V.59, N.2

11. Kurtuluş, Y(2001).Köy Enstitülerinde Sanat Eğitimi ve Tonguç, Ankara, Aktaş Basımevi

12. San, İ(1985).Sanat ve Eğitim,Ankara, Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Yayınları

13. Tonguç, E(1997a).İsmail Hakkı Tonguç: Yaşamı, Öğretisi, Eylemi(1.Kitap) Ankara, Güldikeni Yayınları

14. Tonguç, E(1997b).İsmail Hakkı Tonguç: Yaşamı, Öğretisi, Eylemi(2.Kitap) Ankara, Güldikeni Yayınları

15.Tonguç, İ.H(1952).Öğretmen Ansiklopedisi ve Pedagoji Sözlüğü, İstanbul, Bir Yayınevi(Ed.R.G. Arkın)

16. Tonguç, İ:H(1933).İş ve Meslek Terbiyesi, Ankara, Hakimiyet-i Milliye Matbaası

17. Türkoğlu, P(1997).Tonguç ve Enstitüleri, İstanbul, Yapı Kredi Yayınları

18. Maarif Vekilliği(1943).Köy Enstitüleri Öğretim Programı, Ankara, Maarif Matbaası

19. Moore, R. S. (2002). “Influence of Multicultural Singing Games on Primary School Children’s Attentiveness and Song Preferences in Music Classes” International Journal of Music Education .39. [31-39]

20.Rauscher, F; Shaw, G. (1997). “Enhances Higher Brain Function”, Neurological Research, Feb. 28

21. Uçan, A. (1997). Müzik Eğitimi (Temel Kavramlar-İlkeler-Yaklaşımlar), Ankara, Müzik Ansiklopedisi Yayınları

22. Weber, E. (1999). “Uniting To Introduce Multiple Intelligences Approaches (MITA)”, Nassp Bulletin; Vol:83, Iss.604, [57-64]

23. Wılson,F. R. (1998). “Provides Important Experiences”AMC, Music and Your Child

24. Wright, R. (1998). “A Holistic Approach to Music Education”, British Journal of Music Education, 15:1, [71-81]

nternet Kaynakçası:
25. Akın,J.“MusicMakes A Difference” http://elwood.pioned.net/hub7/diff.html (son ulaşım: 04.09.2000)

26.Harvey, A. (1997). “An Intelligence View of Music Education” http:// www.menc.org/publication/articles/academic/hawaii.htm (son ulaşım: 01.04.2003)

27. Weinberger, N. M. (1998). “The Powers of Music” http://pioned.net/hub7/power.html (son ulaşım:04.09.2000)

38.“Why is Music Basic” The Value of Music Education” http://elwood.pioned.net/hub77valve.htm (son ulaşım:26.11.1997)

Yeniden İmece Dergisi, 4.Sayı, Ss:53-57

Kaynak: Müzik Eğitimi Ulusal Veri Bankası: www.muzikegitimcileri.net

Cem Vardarcı Otizmi müzikle yenmeyi başardı

Cem Vardarcı Otizmi müzikle yenmeyi başardı

Gündem - Otistik öğrenci, hastalığını müzikle yeniyor - ZAMAN

Gündem - Otistik öğrenci, hastalığını müzikle yeniyor - ZAMAN

ÖZEL EĞİTİME GEREKSİNİMİ OLAN ERGENLERİ

ÖZEL EĞİTİME GEREKSİNİMİ OLAN ERGENLERİ
MESLEĞE YÖNELTME*



Doç.Ph.D.Ümran Korkmazlar-Oral

umrankor@turk.net

İ.Ü. İstanbul Tıp Fakültesi Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları A.D.





Özel eğitime gereksinimi olan bireyler, M.E.B.’ nın 2509 sayılı Özel Eğitim Hizmetleri Yönetmeliği’nin (2000) 4. Maddesinde aşağıdaki gibi sınıflandırılmıştır:



§ Zihinsel öğrenme yetersizliği

§ İşitme/görme yetersizliği

§ Ortopedik yetersizlik

§ Sinir sisteminin zedelenmesi ile ortaya çıkan yetersizlik

§ Dil ve konuşma güçlüğü

§ Özel öğrenme güçlüğü

§ Birden fazla alanda yetersizlik

§ Duygusal uyum güçlüğü

§ Süreğen hastalık

§ Otizm

§ Sosyal uyum güçlüğü

§ Üstün ve özel yetenek



Özel eğitimin amacı,yukarda sıralanan özellikteki bireyleri ayrıcalıklı bir grup olarak görmek değil, sahip oldukları becerileri optimum düzeyde geliştirecek şekilde eğitmek ve üreten bireyler olarak topluma kazandırmak olmalıdır.



2916 sayılı “Özel Eğitime Muhtaç Çocuklar ” yasası (1982) “özel eğitime muhtaç çocukların Türk Milli Eğitim Sistemini düzenleyen genel esaslar doğrultusunda eğitilmeleri, iş ve meslek sahibi yapılmaları, çevre ve topluma uyum sağlamaları ile ilgili esasları düzenlemek” amacını gütmektedir.

-------------------------------------------------------------------------------------------------------------

* Özel Eğitime Gereksinimi Olan Ergenleri Mesleğe Yöneltme (Panel Bildirisi). IV. Spastik

Çocuklar Günleri Kongre Kitabı s:132-136, 1-2 Kasım 2002 İstanbul.



M.E.B. 2509 sayılı Özel Eğitim Hizmetleri Yönetmeliğinin (2000) 1.maddesinde de amacın, “özel eğitim gerektiren bireylerin genel ve mesleki eğitim görme haklarını kullanabilmelerini sağlamaya yönelik esasları düzenlemek”olduğu belirtilmektedir.


Özel eğitime muhtaç çocukların mesleki eğitimlerinde hedefler:



§ Ailelerine bağımlılık oranını azaltmak,

§ Eğiterek, meslek sahibi yaparak üretici bireyler olmalarını sağlamak,

§ Sürekli gelir sahibi olabilmelerini sağlamak olmalıdır.



2916 sayılı Özel Eğitime Muhtaç Çocuklar yasasının 4. Maddesinde bu çocukların mesleki eğitimleri ile rehabilitasyonlarının kesintisiz sürdürülmesi gerektiği vurgulanmaktadır. Mesleki eğitimlerinin M.E.B.’nca planlanması öngörülmektedir. Ayrıca T.C. Anayasasının 49. Maddesinde “herkesin çalışma hakkı ve ödevi olduğu ve kimsenin yaş,cinsiyet ve gücüne uymayan işlerde çalıştırılamayacağı” belirtilmiştir. Yine Anayasamızın 50. Maddesinde “bedeni ve ruhi yetersizliği olanların çalışma hayatında özel olarak korunmalarının” Devletin görevi olduğu bildirilmiştir.



Orta öğretimde mesleğe hazırlama ve mesleki rehberlik hizmetleri ön planda olmalıdır. Bu amaca uygun olarak Özel Eğitim Hizmetleri Yönetmeliğinin (2000) 28. Maddesinde “Özel eğitim gerektiren bireylerden yönlendirme kararı alınanların, özel eğitim okullarında veya diğer genel, mesleki ve teknik orta öğretim okullarında kaynaştırma yoluyla eğitimlerini sürdürmeleri esastır.”denilmektedir.



Mesleki eğitim programları 5 aşamada gerçekleştirilmelidir.

1. Mesleği tanıma,seçme

2. Mesleki yeteneklerin değerlendirilmesi

3. Meslekte yetişme

4. Mesleğe yerleştirme

5. İzleme (danışmanlık ve meslek içi eğitim)



Yaygın eğitim, Özel Eğitim Hizmetleri Yönetmeliğinin (2000) 30.maddesinde “özel eğitim

gerektiren bireyleri işe ve mesleğe hazırlamak amacıyla, farklı konu ve sürelerde, çevrenin olanakları ve gereksinimleri doğrultusunda yaygın eğitim programları düzenlenir. Bu programlar, bireylerin bireysel gelişim özellikleri ve yeterlilikleri doğrultusunda yörenin, iş gücü piyasasının mevcut ve gelecekteki ihtiyaçları dikkate alınarak plânlanır.” şeklinde ele alınmıştır.



Değerlendirmede eşitsizlik:

Özel eğitime gereksinimi olan çocuk ve ergenlerin değerlendirilmesindeki eşitsizlik, onların zarar görmesine neden olmaktadır. Bu vakaların yetersizliklerine ve özelliklerine göre değerlendirilmesini önerdiğimizde genellikle duyduğumuz cevaplar “ayrıcalık tanıyamayız, sınıf kalabalık sadece onunla ilgilenemeyiz, torpil mi yapalım”türündendir. Oysa bu çocuklar zaten yapıları gereği farklıdır ve değerlendirmeleri de farklı olmalıdır. Farklılıklarına göre değerlendirilmeleri yönetmelik ve yasalarla belirlense de, pratikte durumun pek de öyle olmadığını anne-babalar ve eğitim sistemi dışındaki uzmanlar biliyoruz. Dileğimiz, farklılığın farkına varmaları gereken eğitimcilerin farkı görmesi, bilmesi, anlaması ve uygulamasıdır.

Özel Eğitim Hizmetleri Yönetmeliği (2000) Madde 73’de farklı değerlendirme kapıları açılmıştır. Buna göre kaynaştırma uygulamalarında, “bireysel ve gelişim özellikleri dikkate alınarak, sınavlarda gerekli önlemler alınır.Değerlendirmede, öncelikle bireyselleştirilmiş eğitim programlarında hedeflerin gerçekleştirilmesi esas alınır...”denilmektedir.



Zihinsel becerileri yüksek öğrenim yapabilecek düzeyde olan özel eğitime muhtaç gençlerin hakları da Özel Eğitim Hizmetleri Yönetmeliği (2000) ile korunmuştur.

M.29’da.... “yüksek öğretime yönlendirme kararı alınanların ilgileri, istekleri, yetenekleri, yeterlilikleri ve istihdam olanakları doğrultusunda ve ölçüsünde yüksek öğrenim olanaklarından faydalanabilmeleri için sınavlarda ve değerlendirmede gerekli ÖZEL EĞİTİM önlemleri alınır, yüksek öğrenim kurumları ile işbirliği yapılarak, yerleştirilmelerinde kredi ve burs almalarında ÖNCELİK tanınır” denilmektedir.



Yüksek öğrenimde olan bir vaka örneği:

*”F.” üç yıl olağanüstü çalışıp İTÜ’de istediği bölüme girmiş.

*Zeki.

Ama.....

*Okuması İlkokul 2. Sınıf düzeyinde

*Geç de olsa tanısı konuldu: Disleksi/Özel Öğrenme Güçlüğü

*Fakültesinin duyarlı tutumu, desteği ve işbirliği ile Özel Eğitim Hizmetleri Yönetmeliği (2000) haklarını kullanmaya başladı...

Çeşitli güçlükleri aşıp yüksek öğrenime başlamış,fakat hala özel eğitim desteğine gereksinimi olan pek çok öğrenci vardır. “F” onlardan sadece birisidir.Diğerlerinin de farklı özellikleri aşağıdaki gibi sınıflandırılabilir:
ÜNİVERSİTEYE DEVAM EDEN ENGELLİ ÖĞRENCİLERİN ÖZELLİKLERİ

§ Görme engelli

§ İşitme engelli

§ Disleksili (öğrenme bozukluğu)

§ Hiperaktivitesi / Dikkat bozukluğu olanlar

§ Travmatik beyin hasarı olanlar

§ Hareket bozukluğu olanlar

§ Psikiyatrik bozukluğu olanlar

§ Kronik hastalığı olanlar



Gelişmiş ülkelerde özel eğitime gereksinimi olan yüksek öğrenim öğrencilerine çok çeşitli, destekleyici akademik hizmet verilmektedir. Bunlara örnek verilecek olursa:

§ Not tutmaya yardım(sınıf içi-dışı)

§ Okumaya yardım

§ Yazma desteği (sınavda,ödev yazarken)

§ Ders desteği

§ Teknolojik destek (BS, vd.)

§ Çevirme (işaret dili,Braille)

Ayrıca sorunları doğrultusunda eğitim ortamında kolaylık sağlayacak olanaklar sunulmaktadır. Örneğin:

§ Uygun ortam,koşullar

§ Ek süre

§ Bireysel sınav

§ Bilgisayar

§ Değiştirilmiş format (iri yazı, Braille, kaset,vd.)

§ Burs, kredi, yurtta öncelik.



ÖZEL EĞİTİM VE RUH SAĞLIĞI

Eğitimcilerle ruh sağlığı alanında çalışanların her zaman işbirliği yapmaları toplumun gelişimi için kaçınılmazdır. Çocuk ve ergen ruh sağlığı ekibinin, özel eğitime gereksinimi olan çocuk ve ergenin gerek gelişimine, gerek eğitimine, gerekse ruh sağlığına ve ailelerine çeşitli katkıları olabilir.. Bunlar:

§ Tanı ve değerlendirmede

§ Terapide (ilaç,çocuk-aile psikolojik danışmanlık/terapi, özel eğitim, rehabilitasyon)

§ Ekibin eğitiminde (hizmetiçi eğitim, seminer, stajyer eğitimi,vb. )

§ Kamuyu bilgilendirmde (hasta okulu, konferans,medya)

§ Araştırma,yayın yaparak olabilir.

Özel eğitime gereksinimi olan çocuk ve ergenler için yapmamız gereken çok şey var. Bazı öneriler:

§ Aileleri eğitmek, bilgilendirmek,

§ Özel eğitime gereksinimi olan bireyi bilgilendirmek,

§ Öğretmenlerin, hekimlerin bu çocukların hakları konusunda bilgilenmesi,

§ Toplumu bilgilendirmek,

§ Her sınıf düzeyinde özel eğitime gereksinimi olan çocuk/ergen için kontenjan ayırmak,

§ 2000 tarih - 2509 sayılı Özel Eğitim Hizmetleri Yönetmeliğini işler kılmak,

§ Üniversitede haklarından yararlandırmak.



KAYNAKLAR

· Hallahan DP, Kauffman JM. Exceptional children.Fourth ed.Prentice-Hall New Jersey,1988.

· İş ve İşçi Bulma Kurumu. Sakatların istihdamı sorunu.Yayın no:259,Ankara 1991.

· McLoughlin JA,Lewis RB.Assessing special students.Merrill Pub.London 1988.

· Özel Eğitim Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ve Özel Eğitim Hizmetleri

Yönetmeliği.

· Özel Eğitime Muhtaç Çocuklar Yasası (2916 sayılı)Resmi Gazete 18192;15 Ekim1982.

· T.C.Anayasası.1982.

· TC Başbakanlık Devlet Planlama Teşkilatı. Engelliler için Eğitim Modelleri Geliştirme Projesi. Nihai rapor. Anadolu Üniversitesi Eskişehir 1992.

· http://www.binghamton/ University .Consultation and advocacy with Faculty on Student Needs for Disability-related reasonable accommodations.

· http://www.binghamton/ University .Testing accomodations for students with disabilities.

Zaman Gazetesi Cem Vardarcı

BÖLGE HABERLERİ 10.01.2005 PAZARTESİ

Otistik çocuk, sevgiyle normal hayata döndü

Bursa Büyükşehir Belediyesi, Yerel Gündem 21 ve Bursa Otistik Çocuklar Eğitim ve Dayanışma Derneği (BOÇED) tarafından, otistik çocuğu olan bir annenin deneyimlerinden yola çıkarak otizmi kamuoyuna anlatmak, bu konudaki toplumsal duyarlılığı ve bilinci artırmak amacıyla İzmirli ev hanımı Gülçin Vardarcı ile bir söyleşi düzenledi.

Tayyare Kültür Merkezi’nde gerçekleşen söyleşide 14 yaşında otistik bir çocuğu olan İzmirli fedakar anne Gülçin Vardarcı, sabırlı ve bilinçli bir annenin neler yapması gerektiğini anlattı. Otizmin, yaşam boyu süren sosyalleşme, dil, iletişim becerileri ile ilgi alanlarını etkileyen bir gelişim bozukluğu olduğunu söyleyen Vardarcı, “Otizm bir hastalık değil. Otizmi olan çocukların dış görünümleri diğer çocuklardan farklı değil, sadece davranışlarında farklılıklar gösterir.” diye konuştu. Otizmin görülme sıklığının 250’de bir olduğunu kaydeden Vardarcı, “Ben oğlumu kutsal anne sevgisiyle normal yaşama döndürdüm. 10 yıl süren bu mücadelemde oğluma eğitimi sevgi ve şefkatle vermeye çalıştım.” dedi. Otizmle yaklaşık 10 yıl süren mücadelesini ve bu süre içerisindeki deneyimlerini insanlarla paylaşmak istediğini aktaran Gülçin Vardarcı, başarı öyküsünü istek geldiği takdirde her zaman ve her yerde anlatmaya hazır olduğunu ifade etti.

Fatih Karakılıç

09.01.2005
Bursa

ÖZÜRLÜ ÇOCUKLAR VE SORUNLARI

ÖZÜRLÜ ÇOCUKLAR VE SORUNLARI

Özürlü çocuklar, bütün dünya ülkelerinde olduğu gibi de önemli ülkemizde bir sorundur.
Tüm anne babalar, daha çocukları doğmadan düşüncelerinde hayali bir çocuk geliştirirler.
Hiçbir anne baba özürlü çocuk düşlemez ve istemez.

Şanssızlık sonucu özürlü bir çocuğa sahip olan anne babaların çoğu, çocuk dünyaya geldikten ve hastalığı teşhis edildikten sonra bu durumu kolay kolay kabullenemezler, olayı görmezliğe anlamazlığa gelir,reddederler ve gerçeklere gözlerini kaparlar.
Daha sonra geçmişe dönerek çocukları ile ilgili basit sorunları büyütürler.
"çok ağlamıştım","düşürmüştüm","sevmediği için şu mamayı vermemiştim" gibi sorun dahi olmayacak ve hastalık yaratmayacak
durumları için için düşünerek,kendince mantık ilişkileri kurarak, derin bir suçluluk duygusuna kapılırlar; bu duygular içerisinde mutsuz ve tedirgin olurlar.

Zaten bu konularda başvurulacak merkezlerin kısıtlı olması nedeniyle aileler inançlarına, ekonomik düzeylerine,kültürlerine göre (üfürükçüler de dahil olmak üzere) duydukları her yere giderler.
Bu durum hem aileyi hem de çocuğu yıpratır.

Böyle anne babalar evdeki diğer çocuklarının tepkilerini çekecek kadar, özürlü çocuğun üzerine düşerler, kendilerini bu çocuklarına adarlar ve beklentileri olmadan maddi manevi özveride bulunurlar.
Böylece de aşırı kollayıcı, koruyucu anne babalar olup çıkarlar.
Bu türden davranışlar, yapabilecekleri zaten KISITLI olan özürlü çocuğu iyice kısıtlar;çocuğun kendisini güçsüz ve çaresiz hissetmesine, anne babaya bağımlılığının daha da artmasına yol açar.
Ayrıca çocuk çevreden itildiğini, yaşıtlarına uyamadığını gördükçe evden ayrılmak istemez.
Özürlü çocuk,kendisinin diğer çocuklardan farklı olduğunu önceleri bilemez,ancak yaşı ilerledikçe durumunun farkına varır.
Bunun sonucunda psikolojik etkilenmeler ve toplumsal baskı başlar.
Kendisinin diğer çocuklara benzemediğini anlayınca sıkılma ve utanma dönemine girer
İşte bu aşamada, toplum ve ailenin tutumu, davranışları,çocuğa ve özrüne bakış açıları büyük önem taşır.
Özürlü çocuğa yaklaşımda yapılan temel hata; çocuğun YAPABİLECEKLERİ üzerinde durulması gerekirken, yapamadıkları üzerinde durulmasıdır.
Toplumdaki bireylerin tutumu, Çocuğun kendine ve özrüne tutumunu belirler.
Eğer özürlü çocuğa karşı olumlu davranışlar geliştirir ve bilinçli davranırsak yaşamdan haz duyarlar.
Bu tür çocuklara yapabileceğimiz en olumlu yaklaşım, gelişim alanlarının düzeyini saptayıp o yönde geliştirmektir.
Sosyal ve duyusal gelişim açısından ilişki kurabileceği ortamlar sağlanmalı, mümkün olduğu kadar bağımlı durumdan çıkarılmaya çalışılmalı; günlük davranışları, öz bakım, özgüven çabaları desteklenmelidir.
Aşırı koruyucu davranılmamalı, hoşgörü sınırının dozu dengeli olmalı,ilgilenmek zannedilerek çok yoğun ve gereksiz bilgiler verilmemelidir.

Toplum bireyleri, kendilerine özürlü çocuklar ve insanlarla ilgili yeterli eğitim ve bilinç verilmediğinden, özürlülere içlerinden geldiği gibi eğitilmemiş duyguları ile bakarlar.
Bu daha çok merak ve acıma şeklindedir.
Böyle bir bakış açısı aileleri ve özürlü insanları içe kapanıklığa iter.

Bir toplumun düzeyi kendini oluşturan bireylerin kişisel yeteneklerini değerlendirmesiyle ölçülür.Özürlü ve sağlam çocukların eğitim gereksinimleri aynı değerdedir.Her iki kesim içinde eğitim çok gereklidir.Toplumsal nitelikli olan ve insanın gücünü belirleyen eğitim doğumla başlar, ölümle biter.
Ancak özürlü çocuklar için eğitim kurumları yok denecek kadar azdır.
Özürlü çocuğu olan aileler, çocukları dünyaya geldiği andan itibaren, özellikle eğitim yaşı yaklaştıkça ne yapacaklarını bilemezler,çaresizdirler.
Bu çaresizlik duygusu çocuğun yaşı ilerledikçe PANİK haline dönüşür.

Özürlü çocuklara verilen eğitim biçimi özel eğitimdir.
Özel eğitim bu konuda yetişmiş uzmanlar tarafından organize edilir, yönlendirilir.
Özürlü çocukların saptanması en kolay sağlık kurumlarında, hekimlerin önem vermesiyle gerçekleştirilir.
Tanı,uygun yaklaşım,tedavi meslekler ve kurumlar arası koordinasyon ile özel eğitimin başarılması için gerekli adım atılır.
Özel eğitim bir ekip işidir.
Bu ekipte hekim, çocuk gelişim uzmanı, fizyoterapist,psikolog,hemşire,öğretmen mutlaka olmalı ve işbirliği içinde çalışmalıdır.
Bu eğitim grubu içinde hiçbir meslek grubu dominant değildir.

Tüm özürlü çocukların herkes gibi temel motivasyon ve duyguları vardır.
Bu çocuklarda normal çocukların sahip olduğu bütün özelliklere sahiptirler.
Ağlarlar, gülerler,kızarlar sevinirler.
Sevilmek ,anlaşılmak,mutlu olmak kısaca YAŞAMAK isterler.
Dünya güzelliklerinden herkes nasıl yararlanıyorsa, bu çocuklarda aynı haklara sahiptirler.

Sakatlıkları iyileştirme ve düzeltme yöntemlerinden yararlanabilseler, eğitilseler toplumda üretken birey durumuna gelebilirler.
Ayrıca doğum öncesi ve sonrası uygun tıbbi yöntemlerle pek çok sakatlık önlenebilir.
Tüm sakat çocukların %80 inin gelişmekte olan ülkelerde yaşaması kader değildir.
İleri ülkelerde önlenebilen sakatlıklar, gelişmekte olan ülkelerde kalıcı sakatlıklara dönüşmektedir.
Bu çocuklara acıma ile değil,SEVGİ ve BİLİNÇ ile yaklaşmak, sorunun çözümüne atılmış olumlu bir adım olacaktır.
Kişi yapamadığı işin sakatıdır.
Emel Baygöl
Çocuk Gelişim
Eğitim Uzmanı

23 Ocak 2011 Pazar

Ekonomi Üniversitesi’nden ODER yararına KONSER..29 Kasım Ptesi, 20:00, İ.E.Ü.Konferans Salonu’nda gerçekleşti.

Ekonomi Üniversitesi’nden ODER yararına KONSER..29 Kasım Ptesi, 20:00, İ.E.Ü.Konferans Salonu’nda gerçekleşti.
İzmir Ekonomi Üniversitesi Kültür, Sanat ve Organizasyon Kulubü tarafından düzenlenen ve geliri derneğimize bağışlanan konser yoğun bir katılımla gerçekleşti.
Gece de
Döktüğü alın teri ve güzel müzikleri için İZDSO Nefesli Sazlar Beşlisi’ne ,
Dansları ile geceyi renlenkdiren İ.E.Ü. öğrencilerine,
2 güzel parçayı keman ve piyano ile sunan Otizm ailesinin iftiharı Cem Vardarcı ve gönlü güzel arkadaşları Benan Dalkıran ve Irmak Temizer'e,
Salonu coşturan İspanyolca ve Türkçe şarkıları için İ.E.Ü. Öğretim Görevlilerine çok teşekkürler.
Ve tabii bu güzel geceyi organize ederek hem bizleri mutlu eden hem de derneğimize maddi katkı sağlayan İzmir Ekonomi Üniversitesi Kültür, Sanat ve Organizasyon Kulubü’nün değerli öğrencilerine ayrı ayrı teşekkürler.
Son teşekkür, konser içi davetiye alan ve bu güzel geceyi bizlerle paylaşan herkese.
ODER- Otistik Çocukları Koruma ve Yönlendirme Derneği

11 Ocak 2011 Salı

Karadeniz Otizm Gençlik ve Spor Kulübü Kahramanımızın ismi Cem Vardarcı...

Kahramanımızın ismi Cem Vardarcı...18 Eylül 2010 Cumartesi, 01:24 tarihinde Karadeniz Otizm Gençlik ve Spor Kulübü tarafından eklendi
Cem, İzmirli Vardarcı Ailesi’nin ikinci çocuğuydu. İki yaşındayken sürekli ellerine bakması ilk şüpheydi. Ama doktoru, “Önemli bir şey yok” dedi. Normal bir şekilde konuşabilen Cem, bir gün sustu. Dört yaşında çevresiyle temasını kesti. Önce “hiperaktif” dendi. Tedavi gördü. Konuşmaya başladı. Ama anaokulu dönemi kabus gibi geçti. Yeni hayatına ayak uyduramadı. Özürlüler okuluna başladı. Ancak ne yapılsa olmuyordu. Cem dünyayla temasını iyice kesmişti. Cem’e 1994 yılında, “Dokunamaz, dokunulmasını istemez, yeme alışkanlıkları gelişmez” denilerek otizm teşhisi konuldu. Başlangıçta aile ne yapacağını şaşırdı. Ama anne Gülçin Vardarcı, bütün işini gücünü bıraktı ve mücadeleye başladı.Aslında doktorlar da anne sıcaklığının mucizesini göz ardı etmişti.Cem’in öğretmenleri, “Diğer öğrencilerle birlikte eğitim göremez” diyordu.İsrail’deki bir fizyoterapistin adını duyan Gülçin Hanım, Ziva Rom’un İzmir’e geleceğini öğrendi ve hemen onunla buluştu. Daha sonra rotayı Tel Aviv’e çevirdi ve Cem, iki ay oradaki klinikte fiziksel aktivite tedavileri gördü. İzmir’e döndüklerinde eğitim terapilerine de devam edildi.Sağını solunu öğretebilmekAnne Vardarcı, şöyle anlatıyor: “Yabancı uzmanlar bize Cem’in ‘duyular arası iletişim sorunu yaşadığı’ tanısını koydu. Duyuların beyne iletilmesinde gecikme olmasının Cem’in davranışlarını etkilediğini söylediler. Ve bize bir kitap verdiler. Kitaptaki yöntemleri takip ederek, çok kısa sürede büyük aşama kaydettik. Bir ay içinde yemekleri çiğnemeye, çorabını giymeye başladı. Emekledi, takla attı. Eve trambolin aldık. Üzerinde zıplamaya başladı. Terapist Hüseyin Nazlı’ya gittik. Onun sayesinde konuşmayı öğrendi. Ondan önce ekolali yapıyordu. Yani yalnızca söyleneni tekrarlıyordu. Oğlum 1997’den bu yana tenis oynuyor, yüzüyor.” Gülçin Hanım’ın mücadelesi hiç de kolay değildi. Bir yandan minik oğluna neden okula gidemediğini anlatıyor, bir yandan da tedavisini aksatmadan sürdürüyordu. Gülçin Vardarcı şöyle devam ediyor:“Oğluma sağını solunu öğretebilmek için günlerce uğraştım. Aya Yorgi koyunda bir kano kiraladım. Ona bir sağ, bir sol koluyla kürek çekmesini gösterdim. Bu hastalığı yenmek ille de parayla değil. Mutlaka ata binmek zorunda değil çocuğunuz.”Müziğe ilgisini ablası keşfettiCem’in otizmli olması tüm aileyi bu hastalık konusunda adeta bir uzman haline getirmiş. Ablası Gülser Vardarcı Ege Üniversitesi’nde psikoloji okumuş ve bitirme tezini de Cem’de uyguladıkları “otizmde duyusal bütünleme terapisi” üzerine hazırlamış. Gülser Vardarcı şunları söylüyor: “Okula başladığım ilk gün hocalarım ‘Neden buradasınız’ diye soruyordu hepimize. Şöyle yanıtladım: Bu işi bilmeden, biliyormuş gibi davranan psikolog ve psikiyatrlardan bıktım...” Cem’in müziğe olan yeteneğini ise yine ablası fark etmiş.“10 yaşındaydı. Bir gün televizyonda izlediği şarkının ritmini bire bir çıkarmış, masaya vuruyordu. Hemen bateri kursuna başladık. Daha sonra gitar, piyano derken kemanı da öğrendi.”Aslında ablasının bu dikkati Cem’in de hayatının yönünü değiştirmiş.Normal okula kaynaştırma öğrencisi olarak devam eden Cem; altı yıl bateri, gitar ve darbuka çalmasından dolayı üstün müzik yeteneği sayesinde, 2006 yılında Ümran Baradan Anadolu ve Güzel Sanatlar Lisesi’nde okumaya hak kazanmış. Cem UNESCO’ya örnek olduAnnesi Gülçin Vardarcı’nın üstün çabalarıyla otizmi aşan Cem, derslerini başarıyla geçerek lise son sınıf öğrencisi oldu.Ve geçenlerde hem liseyi bitirmenin heyecanını yaşadı. Ümran Baradan Anadolu ve Güzel Sanatlar Lisesi’nin yıl sonu konserini Cem Vardarcı arkadaşlarıyla gerçekleştirdi. Hem piyano çalarak, hem de grup arkadaşlarına bateriyle eşlik ederek...Cem Vardarcı yıllarca süren mücadele sonucunda otizmden iyileşerek Amerikalı otistik profesör Temple Grandin’den “Temple Grandin Award” da aldı.UNESCO’nun “Otizm farkındalığı yaratma projesi” kapsamında Cem’i örnek gösteriyorum.Bazı insanlar için otizm Dustin Hoffman ve Tom Cruise’un başrol oynadığı Rain Man (Yağmur Adam) adlı bir film sadece. Oysa çocuklarına otizm teşhisi konduğunda gerçeğin filmdekinden daha dramatik olduğu bir gerçek...O yüzden Cem’in öyküsünün herkese örnek olmasını diliyorum. Kahramanımızın ismi Cem Vardarcı...Cem, İzmirli Vardarcı Ailesi’nin ikinci çocuğuydu. İki yaşındayken sürekli ellerine bakması ilk şüpheydi. Ama doktoru, “Önemli bir şey yok” dedi. Normal bir şekilde konuşabilen Cem, bir gün sustu. Dört yaşında çevresiyle temasını kesti. Önce “hiperaktif” dendi. Tedavi gördü. Konuşmaya başladı. Ama anaokulu dönemi kabus gibi geçti. Yeni hayatına ayak uyduramadı. Özürlüler okuluna başladı. Ancak ne yapılsa olmuyordu. Cem dünyayla temasını iyice kesmişti. Cem’e 1994 yılında, “Dokunamaz, dokunulmasını istemez, yeme alışkanlıkları gelişmez” denilerek otizm teşhisi konuldu. Başlangıçta aile ne yapacağını şaşırdı. Ama anne Gülçin Vardarcı, bütün işini gücünü bıraktı ve mücadeleye başladı.Aslında doktorlar da anne sıcaklığının mucizesini göz ardı etmişti.Cem’in öğretmenleri, “Diğer öğrencilerle birlikte eğitim göremez” diyordu.İsrail’deki bir fizyoterapistin adını duyan Gülçin Hanım, Ziva Rom’un İzmir’e geleceğini öğrendi ve hemen onunla buluştu. Daha sonra rotayı Tel Aviv’e çevirdi ve Cem, iki ay oradaki klinikte fiziksel aktivite tedavileri gördü. İzmir’e döndüklerinde eğitim terapilerine de devam edildi.Sağını solunu öğretebilmekAnne Vardarcı, şöyle anlatıyor: “Yabancı uzmanlar bize Cem’in ‘duyular arası iletişim sorunu yaşadığı’ tanısını koydu. Duyuların beyne iletilmesinde gecikme olmasının Cem’in davranışlarını etkilediğini söylediler. Ve bize bir kitap verdiler. Kitaptaki yöntemleri takip ederek, çok kısa sürede büyük aşama kaydettik. Bir ay içinde yemekleri çiğnemeye, çorabını giymeye başladı. Emekledi, takla attı. Eve trambolin aldık. Üzerinde zıplamaya başladı. Terapist Hüseyin Nazlı’ya gittik. Onun sayesinde konuşmayı öğrendi. Ondan önce ekolali yapıyordu. Yani yalnızca söyleneni tekrarlıyordu. Oğlum 1997’den bu yana tenis oynuyor, yüzüyor.” Gülçin Hanım’ın mücadelesi hiç de kolay değildi. Bir yandan minik oğluna neden okula gidemediğini anlatıyor, bir yandan da tedavisini aksatmadan sürdürüyordu. Gülçin Vardarcı şöyle devam ediyor:“Oğluma sağını solunu öğretebilmek için günlerce uğraştım. Aya Yorgi koyunda bir kano kiraladım. Ona bir sağ, bir sol koluyla kürek çekmesini gösterdim. Bu hastalığı yenmek ille de parayla değil. Mutlaka ata binmek zorunda değil çocuğunuz.”Müziğe ilgisini ablası keşfettiCem’in otizmli olması tüm aileyi bu hastalık konusunda adeta bir uzman haline getirmiş. Ablası Gülser Vardarcı Ege Üniversitesi’nde psikoloji okumuş ve bitirme tezini de Cem’de uyguladıkları “otizmde duyusal bütünleme terapisi” üzerine hazırlamış. Gülser Vardarcı şunları söylüyor: “Okula başladığım ilk gün hocalarım ‘Neden buradasınız’ diye soruyordu hepimize. Şöyle yanıtladım: Bu işi bilmeden, biliyormuş gibi davranan psikolog ve psikiyatrlardan bıktım...” Cem’in müziğe olan yeteneğini ise yine ablası fark etmiş.“10 yaşındaydı. Bir gün televizyonda izlediği şarkının ritmini bire bir çıkarmış, masaya vuruyordu. Hemen bateri kursuna başladık. Daha sonra gitar, piyano derken kemanı da öğrendi.”Aslında ablasının bu dikkati Cem’in de hayatının yönünü değiştirmiş.Normal okula kaynaştırma öğrencisi olarak devam eden Cem; altı yıl bateri, gitar ve darbuka çalmasından dolayı üstün müzik yeteneği sayesinde, 2006 yılında Ümran Baradan Anadolu ve Güzel Sanatlar Lisesi’nde okumaya hak kazanmış. Cem UNESCO’ya örnek olduAnnesi Gülçin Vardarcı’nın üstün çabalarıyla otizmi aşan Cem, derslerini başarıyla geçerek lise son sınıf öğrencisi oldu.Ve geçenlerde hem liseyi bitirmenin heyecanını yaşadı. Ümran Baradan Anadolu ve Güzel Sanatlar Lisesi’nin yıl sonu konserini Cem Vardarcı arkadaşlarıyla gerçekleştirdi. Hem piyano çalarak, hem de grup arkadaşlarına bateriyle eşlik ederek...Cem Vardarcı yıllarca süren mücadele sonucunda otizmden iyileşerek Amerikalı otistik profesör Temple Grandin’den “Temple Grandin Award” da aldı.UNESCO’nun “Otizm farkındalığı yaratma projesi” kapsamında Cem’i örnek gösteriyorum.Bazı insanlar için otizm Dustin Hoffman ve Tom Cruise’un başrol oynadığı Rain Man (Yağmur Adam) adlı bir film sadece. Oysa çocuklarına otizm teşhisi konduğunda gerçeğin filmdekinden daha dramatik olduğu bir gerçek...O yüzden Cem’in öyküsünün herkese örnek olmasını diliyorum.

Cem Vardarcı Üniversitede okumak istiyor

HAYATIN İÇİNDENGüncel Haberler
Cem Vardarcı'dan Ders Gibi Konser

Son gelişinizden bu yana gönderilen mesajlar

Cem Vardarcı'dan Ders Gibi Konser
tarafından Meltem Bir Paz 06 Eyl. 2009, 5:47 pm
Cem'den Ders Gibi Konser


İzmir İl Milli Eğitim Müdürlüğü'nün, "Otizmi Tanıyalım Tanıtalım" Projesi 78'inci İzmir Enternasyonal Fuarı'nda Hayat Buluyor. Fuar'da Kurulan Standın Açılışında Otistik Cem Vardarcı Gitar Çalıp Şarkı Söyledi, Eğitimle Neler Yapılabileceğini Gösterdi.



İZMİR İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nün, "Otizmi Tanıyalım Tanıtalım" projesi 78’inci İzmir Enternasyonal Fuarı’nda hayat buluyor. Fuar’da kurulan standın açılışında otistik Cem Vardarcı gitar çalıp şarkı söyledi, eğitimle neler yapılabileceğini gösterdi.


Kemalpaşa’daki Ümran Baradan Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi Müzik Bölümü son sınıf öğrencisi Cem Vardarcı, konseriyle ilgi çekerken bu yıl mezun olacağını ve üniversiteye gitmek istediğini belirtti, "Müzisyen olmak istiyorum" dedi. Ailesi, Cem’in yetenek sınavlarında başarılı olacağına inandıklarını, ancak ÖSS’nin kendisi için engel olacağını belirtti, "Cem’in yükseköğrenim yapmasını çok arzu ediyoruz. Yetenekli bir çocuk. Otistik olmasına karşın üniversite okuyabilir, otistiklerin neleri başarabileceğinin en güzel örneklerinden biri olur" dedi. Cem için yükseköğrenim yolundaki engellerin kaldırılması için yetkililerden yardım istendi.

9 Ocak 2011 Pazar