14 Haziran 2013 Cuma

Karrdeşim ve Ben GÜLSER VARDARCI ikiz anneleriyiz biz

Kardeşim ve Ben Yazar: Ana Peri Tarih: 01 Ocak 2012 Kategori:İkizlerle Yaşam Yorum yap KARDEŞİM ve BEN Psk. Gülser Vardarcı Gülser Vardarcı’nın Özgeçmişi: Gülser Vardarcı 10 yaşındayken, 4 yaşındaki kardeşine otizm tanısı konmuştur. Yıllarca aile olarak bu sorunla mücadele etmişlerdir. Kardeşini tedavi etmek amacıyla ailesiyle birlikte Amerika ve İsrail’e gittiler. Orada uygulanan terapilere aktif olarak katılmıştır. Kardeşi 10 yaşındayken müzik yeteneğini keşfetmiş ve 5 yıl boyunca onu bateri derslerine götürmüştür. 2 Mart 2004 yılında kardeşi, Cem Vardarcı, Manisa Ves Cafe’de Haluk Levent’in konserinde provasız bateri çalmıştır. Yurt dışında öğrendikleri terapi tekniklerini evde annesiyle birlikte Cem’e uygulamışlardır. Otizmden 2001 yılından itibaren iyileşen Cem basında çokça yer almış, iyileşme haberi birçok aileye ışık tutmuştur. Şuanda Cem, Ümran Baradan Anadolu ve Güzel Sanatlar Lisesi’nde müzik eğitimi almakta ve 5 tane enstrümanı kulaktan çalabilmektedir. Gülser Vardarcı İzmir Özel Tevfik Fikret Lisesi’nde Fransızca eğitimi aldıktan sonra, Ege Üniversitesi Psikoloji Bölümüne girmiştir. Çalışmalarını ve stajlarını, otizm, dikkat eksikliği ve hiperaktivite, öğrenme güçlüğü üzerine yaptıktan sonra “Duyusal Bütünleme Bozukluğu ve Otizm” başlıklı lisans tezini yazmıştır. Bu tez sayesinde 2005 yılında Koç Üniversitesi’nde Gelişim Psikoloji Yüksek Lisans derslerini alıp, İstanbul’da da bu alanda çalışan önemli Özel Eğitim ve Psikolojik Danışmanlık merkezlerini gözlemlemiştir. 2006 yılının Kasım ayında Washington DC, A.B.D’de “Otizm ve Yerde Oyun terapisi” konulu Uluslararası bir konferansa katılmıştır. Daha sonra İzmir’e geri dönmüştür. Şuanda otistik çocuklarla ilgili bir kitap üzerine çalışmakta, otizm tedavisi üzerine bir web sayfası hazırlamakta ve ailelere gönüllü olarak yardım etmektedir. Ayrıca kardeşinin müzik eğitiminde de etkin bir rol oynamaktadır. KARDEŞ İLİŞKİLERİ VE ANNE BABAYA DÜŞEN SORUMLULUKLAR: Kardeş Olma Duygusu: Kardeş sahibi olmak, dünyada yaşanabilecek en güzel duygudur. Ben küçükken anneme “kardeş isterim” diye çok tutturmuştum. 6 yaşımdayken çok güzel, tatlı, gözlerinin içi parlayan bir kardeşim olmuştu. Çok mutluydum hatta ona “Cem” adını ben koydum. Evdeki yalnızlığım bitmişti. Kendi kanımdan olan oyun arkadaşım gelmişti. Ablalık duygum ortaya çıkmaya başlamıştı. Ben anne ve baba sevgisiyle büyüdüğüm için doğduğunda ona duyulan ilgiyi hiç kıskanmadım. Kardeşim onu çok isteyen bir aileye gelmişti. Cem 4 yaşındayken, onun otistik olduğunu öğrendiğimizde aile içi karmaşa yaşadık. Her ailenin başlarda yaşadığı reddetme, durumu kabullenmeme, doktorlara inanmama, pişmanlık, üzüntü gibi duygular yaşadık. Benim bu durumu algılamam, davranışlarımı kardeşime göre ayarlamam gerektiğini anlamam uzun zamanımı aldı. Ailemin gerginliği bana da yansıyordu. Cem çok zor uyuyan ve uyudu mu en ufak sesten uyanan bir çocuktu. Annem o uyusun diye hep yanında yatardı. Ben okula giderken sabahları erken kalkar, hiç ses çıkarmadan giyinir parmak ucunda yürüyerek evden çıkardım. Hayatımızı sürekli ona göre ayarlamak durumunda kalmıştık. Annem ve babam sinemaya veya yemeğe gittiği zaman, ben kardeşimle ve kuzenimle evde kalırdım. Kardeşim hep “Anneler ne zaman gelecek?” diye sorardı. Sanki kapıdan gittiklerinde bir daha gelmeyecekler sanırdı. Onu oyalamak benim için hem çok zevkliydi, çünkü bir şekilde onu sevindirmeyi onunla iletişim kurmayı seviyordum, hem de çok yorucuydu çünkü bir takım ritüelleri vardı, çabuk huysuzlanıyordu ve sürekli anne-babamı tutturuyordu. Cem’in konuşması 2 yaşındayken başladı, ama bir bıçakla kesilir gibi sustu. Tüm isteklerini ya bağırarak ya çığlık atarak ya da bunun gibi rahatsız edici ifadelerle dile getirirdi. Onu anlamamız çok zor oluyordu. Ağladığı zaman onu mutlu etmek için elinden tutar, odasına götürür ve tüm oyuncaklarını önüne dökerdim. Bir anda gözlerinin içi gülerdi ama her zaman işe yarayan bir yöntem değildi. Bazen komşunun oğlu gelirdi, oyunlar oynardık, Cem elinin ayarını bilmezdi, çocuğun canını acıtırdı ve tabi komşunun çocuğu sinirlenirdi, ben de kardeşimi korurdum. İlerleyen zamanda annem tedavi için doktorlara ve terapistlere yöneldi. Cem davranış problemleri sergiliyordu, ben evde genelde ikinci plana atılmıştım. Kardeşimin buna ihtiyacı olduğunu anlayabiliyordum, tabi çocukluğumdan olsa gerek ki bir gün kızmışım ve Cem’e “annemi benden çaldın” demişim. Çünkü annem hep telefonda birilerine Cem’in durumunu anlatıyordu, ya da meşguldü ve benim onunla konuşmam uzun seneler hep ertelendi. Babam çok iyi bir babadır, bana yaptığı babalığı hiçbir baba kızına yapmamıştır. Annem Cem’le meşgulken o da beni alır sinemaya götürür, benimle oyunlar oynar beni eğlendirirdi. Ben babamla geçen vakitlerden hep çok hoşlandım. Annemi ise hep özledim… Allahtan annemle 6 yaşıma kadar doya doya birlikte olduk. Daha sonra kardeşimin hastalığı çıkıncaya kadar da annem hep yanımdaydı. Aslında hala yanımdadır, gölge gibi bir güç hissederim arkamda. Bizim annelerimiz anaç, çocukları için herşeyi yapabilen anneler olduğundan, benim annem kardeşimi iyileştirmek için kendini seferber etti. Bu yüzden kaliteli bir anne-kız ilişkimiz olamıyordu haliyle… İşte evde problemli bir kardeşiniz varsa anne babanızla olan ilişkinizden daha çok fedakârlık yapmanız gerekir… Cem tedavi olurken, ben bir yandan okudum, evde terapiler uygulandığından annem beni hep kurslara gönderdi. Birçok kursa gittim. Mükemmel olma yolunda yetişiyordum. Ama tabi hiç kimse mükemmel değildir. Bu konuda annemle çok tartışırdık. Kardeşimdeki problemleri kapatmak için üzerimde “sen mükemmel ol” baskısı vardı. Cem üzücü bir şey yaptığında hemen affediliyordu ama ben bir hata yaptığımda -örneğin dersler zayıf geldi veya benimle ilgili bir şikayet geldi- annem yataklara düşüyor, babam mahvoluyor, hiçbir hatamı kabul etmiyorlardı. Bu durum normal olan çocuğu çok kahreden bir durumdur. Ben kendimi kurslarla geliştirirken, İsrail’den öğrendiğimiz ve evde uyguladığımız terapi de işe yarıyordu. Cem gittikçe daha iyileşti, kendini ifade etmeye, davranışlarını düzeltmeye başladı. Cem 10 yaşındayken onun ritim yeteneğini keşfettim, her hafta rutin bir abla-kardeş aktivitemiz olsun diye (terapisti onunla her hafta bir aktivite yapmamı söylemişti) onu haftada iki kere bateri dersi almaya götürdüm. 5 yıl süren dersler sonrasında, Cem müzikte çok iyi yerlere gelebileceğini gösterdi. Haluk Levent’in arkasında çaldığı zamanki mutluluğum, çektiğim tüm sıkıntılara değdi. Geçen seneler içinde, benim psikoloji okumam, annemi, babamı çevremi ve evde yaşadığımız durumu anlamama çok yardımcı oldu. Aslında psikoloji okumak en çok istediğim bölüm değildi. 10 senelik resim eğitimi almıştım ve endüstriyel tasarım veya iç mimarlık okumak istiyordum. Türkiye’nin bir gerçeği her gencin istediği mesleği okuyamamasıdır. Ben psikolojiyi kazandığımda başta istemedim ancak okudukça sevdim, sevdikçe anladım. Çalışmalarımı da otizm ve kardeşimin problemlerine doğru yönlendirdim. Kendimi anlatmamın sebebi, bizim yaşadıklarımızı çoğu ailede görmemdir. Çoğu aile benzer süreçlerden geçmiştir. Eminim ki çoğu abla, ağabey veya kardeş, sorunlu kardeşi hakkında çok karmaşık duygular hissetmiştir. Hem çok sevip hem kızmak, sinir olmak, üzülmek, endişe etmek, utanmak, gurur duymak, daha duyarlı olmak… gibi bir çok duygu arasında kalmıştır. Kardeşimi çok severim, ama ödevlerimin üzerini karaladığında, bir oyuncağımı kırdığında, en sevdiğim posterlerimi yırttığında, sözümü dinlemediğinde, yolda birlikte yürürken ona buna çarptığında, arkadaşlarıma uygunsuz bir hareket yaptığında çaresiz kalıyordum. İstemeden yaptığını biliyordum, ama insanın elinde değil ki kızmamak… Bir yandan da oyun oynadığımızda o güzel kahkalarını duyduğumda, uyurken o melek yüzünü gördüğümde, bana gelip sevgisini gösterdiğinde, bir işi birlikte başardığımızda, eğlendiğimizde… o anlarda iyi ki Cem benim kardeşim dedim. Okumayı yazmayı 8 yaşında söktüğü zaman, sevincimden hüngür hüngür ağlamıştım. Lisedeyken bir arkadaşım “Cem şu anda olmasa daha mutlu olacaksın, ailenin daha çok tadını çıkaracaksın” demişti. O arkadaşımla bir gün konuşmadım. Cem’in olmaması beni mahvederdi. İnsanın problemli bir kardeşinin olmasının dezavantajları olduğu gibi avantajları da var. Hem insan her koşula alışıyor. Biz de bir ümitle Cem’i iyileştirmeye çok büyük çaba sarf ettik, inandık, inanılması zor zamanlar geçirdik, aile bireylerimizden her biri kendi hayatından fedakârlıklar yaptı, en çoğunu annem yaptı ve nihayet Cem iyileşti. Allahtan daha güzel bir hediye düşünemiyorum. Şu ana kadar paylaştıklarım, bizim hikâyemizin benim penceremden görünüşünün bir kısmıydı. Cem Vardarcı’nın iyileşme hikayesinin tümü basında çok yer aldı, oradan da takip edebilirsiniz. En son yayımlanan haberi 18 Nisan 2007 Star gazetesindedir. Tedavisini ve yaşadıklarımızı en güzel anlatan hikaye ise 2006 Şubat Ayında basılan Form Santé dergisinden ve web sayfasından ulaşabilirsiniz. Psk. Gülser Vardarcı Cem’in haberiyle ilgili Web sayfa linkleri: http://www.formsante.com.tr/dogal_terapiler/00968/ http://www.stargazete.com/index.asp?haberID=118081 http://www.yeniasir.com.tr/ya2006/05/11/index.php3?kat=sarma&sayfa=sar2&bolum=guide http://arsiv.sabah.com.tr/2001/09/25/g02.html UYARI! Bu uzman görüşünün bütün hakları www.ikizanneleriyiz.biz’e aittir. İzinsiz ve kaynak gösterilmeksizin tamamının ya da bir kısmının kopyalanması, içeriğinden alıntı yapılması yasaktır. Yasal işlemler için Yasal Uyarı’yı tıklayınız.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder